PROF.DR.ŞEMSETTİN DURSUN

Bilge kişilerin hayata bakışı…

Hayattan kopuk olan bilgi işlevsizdir. Hayatla bağlantılı ve işlevsel olan bilgi, kanattır. Hiç kuşkusuz kanat, bireyi hem yükseltir hem uçurur. İki kanatlı bilgiyle donatılan kişiler, bir kanatla bu dünyaya, diğer kanatla ebedi hayata bağlanırlar. Bu iki hayat, birbirinden kopmaz bağlarla bağlıdır.

 

Farabi; “Erdemlerin en büyüğü ilimdir” der. Hiç kuşkusuz esas olan, bilginin ve ilimin yararlı olanıdır. “Bilgi vardır zihin taşıdır, böbrek taşı gibi yüktür, sizi ezer. Bilgi vardır kanattır, sizi uçurur. Bilgiyi hayattan koparırsanız, yük olur. Bilgiyi hayata bağlarsanız, kanat olur” der bir bilge kişi…

 

Yararlı bilgi

 

Feridun Yılmaz Yüceler; “Başarının Kilometre Taşları” adlı eserinde şu hikâyeyi anlatır: “Dilden dile dolaşır bu hikâye… Eski ama gerçek. Bin türlü mahareti olan, üstelik birkaç metre ileriden attığı ipliği, iğnenin küçük deliğinden geçirmekle övünen bir zat varmış. O devrin hükümdarı kendini tanımak istemiş, huzuruna çağırtmış ve adamın marifetini gördükten sonra, kendisine 70 altın verilmesini ve 70 değnek vurulmasını emretmiş. Bir anda şaşkına dönen adam, bu mükâfat ve cezanın sebebini sorduğunda, hükümdar: ‘70 altını hiç kimsenin beceremediği bir hünere sahip olduğun için takdir ettim, 70 değneğin vurulmasını ise, hiç kimseye faydası bulunmayan boş bir işe yıllarını verip, kabiliyetini yok yere tükettiğin için emrettim’ der.

 

İnsanlar sahip oldukları bilgi birikimi, şahsiyet, karakter, tevazu ve erdemli oluşlarıyla değer kazanırlar. Matematikçi olduğum için sayılardan örnek vermeyi seviyorum. Newton’un her zaman naklettiğim bir sözü vardır, der ki: “İnsanlar sayılar gibidir, insanın değeri ise sayının içindeki basamak değeri ile ölçülür.” Örneğin, 1111 sayısında dört tane 1 vardır. Birler basamağındaki 1 bir hükmünde iken, onlar basamağındaki 1 on hükmünde, yüzler basamağındaki 1 yüz hükmünde ve binler basamağındaki 1 bin hükmündedir.

 

Yaratıcının bahşettiği bu güzel ömrü, yararlı bilgiyle donatarak kendimize, çocuklarımıza, çevremize, evrene ve bütün bir insanlığa katma değer katarak, basamak değerimizi arttırmamız gerekmektedir. Basamak değeri büyük olan insanlar, toplumda Rol-model olan şahsiyetlerdir. Onlar, kutup yıldızları gibidir. İnsanlar, onlara bakarak yönlerini, istikametlerini tayin ederler.

 

 

Geleceğin inşası

 

Farabi; “İyi bir insan öldüğünde ona ağlamayın. Asıl onu kaybeden topluma ağlayın” der. Farabi’nin sözünü ettiği ”iyi insan” erdemi ilimde arayan, her yönüyle topluma örnek olan kişidir. Bu tip insanlar, kendilerini insanlığın geleceğinin inşasına adayanlardır. Onlar, bilge kişilerdir. Bilgelik bulaşıcı mıdır? Sorusunu sorgulayan Emerson şunları söyler: ”Büyük insanlarla birlikte, düşünce ve davranışlarımız da büyür. Bilgelik için hepimizde bir potansiyel vardır, ama çok azımız onu işlemek için gerekli çabayı gösteririz. Bir toplulukta bir Bilge olsun yeter. Bilgelik çabucak herkese bulaşır.”

 

Bilge kişiler, hep toplumun bir asır önünde olur. Onlar, hep bir projektör işlevini görürler. Karanlıklar bastırınca, yıldızlar gibi parlamaya ve yönünü, istikametini bilmeyen toplumlara rehberlik yapmaya başlarlar. Bunların sayılar içindeki basamak değerleri, en yüksek olanıdır. Toplumun bunlara çok ihtiyacı var. Bilge kişilerin hayata bakışları bizim için yolumuzu aydınlatan fenerler gibidir.

 

Hayat bakışla ilgili bir düşünür; “İşe mikroskopla mı bakmalı, teleskopla mı?” diye bir soru ortaya atar. Hiç kuşkusuz mikroskopla bakmamız gereken işlerimiz olduğu gibi, teleskopla bakmamız gereken işlerimiz de vardır. Burada kastedilen, hayata nasıl baktığımızdır. Varlık dünyasına miyop ve hipermetrop bakış açısıyla bakmamamızdır. Mikro-aleme mikroskopla, Makro-aleme teleskopla bakmamız, bilimin ve realitenin gereğidir. Tersi paradoksal olur ve yaşamı içinden çıkılmaz hale getirir.

 

 

Dünyayı yaşayın

 

Hayatta başarılı olmanın yolu, işimizi yaparken, işimizi “yaşamak”tan geçer. İşimizi yaşarsak, o işten zevk alırız, tat alırız, haz duyarız. Bir başka düşünür; “Dünyada yaşamayın, dünyayı yaşayın. Siz dünyayı yaşarsanız, dünya da sizi yaşar; birlikte var olursunuz. Yaşanırken fark edilmemiş bir an, ne büyük bir kayıptır; fark edilmeden yaşanmış binlerce saniye, ne büyük bir israftır!” der.

 

Yaşadıklarımızın farkında olmak, yaşamın farkında olmaktır. Hem yaşamın hem de varlık dünyasının farkında olmak ve bu farkı fark ederek bir yaşam sürdürmek ne müthiş bir haz, ne büyük bir mutluluktur! Kant; ”İnsan, belirli amaçların aracı değildir, başlı başına bir amaçtır” der. Başlı başına bir amaç olan ve Miko-Evren demek olan insan, araçsallaştırılmamalı.  Araçsallaştırılan her insan, nesneleşir. Özne olması gereken insan, nesneleşince edilgen, pasif, gölge ve omurgasız olur. Oysa özne olan insan, etkendir, etkindir, aktiftir, omurgalıdır ve Rol-Model kişidir.

 

Tolstoy; ”Herkes dünyayı değiştirmek istiyor, ama kimse kendisini değiştirmek istemiyor” diyerek önemli bir paradoksa(çelişkiye) dikkat çekmektedir. Dünyayı değiştirmek isteyen bireylerin kendilerini gözden geçirmeleri, ölçüp değerlendirmeleri, negatif yönlerini pozitif yöne dönüştürmeleri, aklın ve bilimin gereğidir.

 

Muhammed Ali Klay; ”50 yaşında bir adam, dünyayı hala 20 yaşında gördüğü gibi görüyorsa, o zaman 30 yılını boşuna harcamış demektir” diyerek, bireylerin zaman içerisinde olayları ve olguları değerlendirirken yaşın getirdiği olgunluk ve deneyiminden yararlanmaları gerektiğini ifade etmektedir. Aksi halde yaşadığı yıllar, heba olmuş bir zamandan başka bir şey değildir.

 

 

Uzun farları yakın

 

Bir bilge kişi; “Hayat yolunda uzun farları yakarak ilerleyin” diyerek, geleceğe ilişkin tasavvurlarımızın, projelerimizin ve projeksiyonlarımızın önemine dikkat çekmektedir. Büyük ve gelişmiş devletler, farlarını uzun yakarak 10 yıllık, 20 yıllık, 50 yıllık, 100 yıllık vb. Planlar-projeler-Projeksiyonlarla geleceklerini inşa ederken, küçük ve geri kalmış ülkelerin gündeminde “Uzun farları yakmak” olmadığı için, günlük-aylık-yıllık yaşarlar. Bu devletler önlerini göremezler, çünkü miyopturlar. Uzağı göremezler. Yakarlarsa, ancak “kısa farları yakarlar.”

 

Bireyler de devletler gibidir. Farlarını uzun yakarak hayatlarını inşa eden bireyler, soran, soruşturan, sorgulayan, analiz eden, empatik yaklaşan, sempatik davranan, insani değerleri her şeyin üstünde tutan, gelecekle alakalı projeleri- planları- projeksiyonları olan kişilerdir. Bu kişilerin gelecek tasavvurları, her türlü takdirin üstündedir. Farlarını kısa yakanlar, anlık- günlük yaşayanlardır. Az gelişmiş devletler gibi, gelecekle ilgili tasavvurları- projeleri- projeksiyonları- hayalleri yoktur.

 

Edison; “Hiçbir büyük başarı, tesadüfün çocuğu değildir. Ne yapacağımıza hiçbir zaman kazara karar vermedim. Fotoğraf dışında hiçbir icadım kazara meydana gelmedi. Ne zaman bir amaca inansam, çalışmaya başlarım ve istediğim gerçekleşinceye kadar deneme üzerine deneme yaparım… Günün sonunda başarılı iş, yüzde 1 ilhamdır, yüzde 99 terdir. Bu yüzden dâhi sanılan kişi, genelde ev ödevini iyi çalışmış yetenekli bir insandan başka bir şey değildir. (Başarısız icat denemeleri üzerine) Ben hiçbir zaman başarısızlığa uğramadım. Sadece işe yaramayan 10 000 yol buldum. Çoğu başarısızlığın sebebi, insanların, aslında bir işi yarım bıraktıkları anda başarıya ne kadar yakın olduklarının farkında olmamalarıdır” der.

 

Bir başka düşünür de şöyle der: “İşinizle dünyaya anlam, ilham ve neşe katın. Özgüvenle desteklenmiş merak ve cesaretle desteklenmiş tutarlılık başarı getirir. Hayalleri gerçek kılmanın dört kuralı vardır: Merak, tutarlılık, cesaret ve özgüvendir.”

 

Bu bilge kişilerin tespit ve teşhisleri, önümüzü açan, özgüvenimizi ve cesaretimizi arttıran, başarının temel dinamiklerini ortaya koyan, hayatımızı anlamlandıran, geleceğe dair umudumuzu yeşerten, proje ve projeksiyonlarla yaşama anlam ve neşe katan çok önemli kriterlerdir.

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri