DR.MEHMET NAİM BOZ

DESTANLARDAN ÇIKARILAN İNSANLIK VE AHLAK DERSİ

 

وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ يُقْتَلُ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ اَمْوَاتٌؕ بَلْ اَحْيَٓاءٌ وَلٰكِنْ لَا تَشْعُرُونَ ﴿١٥٤﴾

“Allah yolunda öldürülenler için “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler, fakat siz bilemezsiniz”. (Bakara Suresi 2/154)

 

Geçmişini unutan, geçmişinden ders çıkaramayanlar geleceğini inşa edemezler.

 

         18 Mart 2022 Çanakkale Destanı idrakinin 107. yıl dönümündeyiz.

 

             HIRADA İNEN İLK EMİR:

          Tevhit ile şirkin mücadelesidir…

 Yaratıcısına kulluk eden ile menfaat karşılığında tanrısını satanların mücadelesidir…

  İnsanlık onurunun yüceltilmesini isteyenler ile kast sisteminin devam etmesini isteyenlerin mücadelesidir…

        Yanı Bedir ve Çanakkale destanının mücadelesidir…

Tek önder Hz. Peygamber’in Tevhid inancı meşalesi için Medine-i Münevver’de Ensar ve muhacirin arasında kurulan İnanmış ittifakın karşısına, o dönemin süper güçleri olan müşrik kabileler itilaf cephesini kurmuşlardı…  

İslâm tarihinde inanmış ittifak güçleri ile şirkin itilaf cephesinin çarpışacağı mekân; Medine’ye 160 km. uzaklığa düşen, Hicretin 2. yılında hak ve batıl mücadelesi için ittifak ile itilaf güçlerinin savaştığı yerin adı; BEDİR DESTANIDIR… 

  Müslümanları Bedirde meleklerin yardımıyla desteklendiği Kur’ân’da açıkça ifade edilmektedir: “…onlar şu anda süratle üzerinize gelseler bile rabbiniz size nişanlı beş bin melekle yardım edecektir” (Âl-i İmrân 3/123-125).   

Ensar ve Muhacir olan kahraman annelerin çocuklarını, kocalarını tevhid inancı için tekbirlerle cepheye uğurladıkları ölüm ve kalım savaşının yapıldığı yerin adı; BEDİR DESTANIDIR… 

Evet, Bedir bir ilktir, Ama son değildir; Tıpkı Uhud (625), Hendek (627), Hayber (629), Mekke (630), Kudüs (1187), İstanbul'un Fethi gibi… … ve 

ÇANAKKALE DESTANI (1915-1916)…

İman ile küfrün çarpıştığı, toprakların kanla sulandığı, hür yaşamanın, topraklarında köle olmamanın adı; ÇANAKKALE DESTANIDIR… 

Bağdatlı, Diyarbekirli, Şamlı, Kahireli, Bosnalı, Bursalı, Edirneli, Trabzonlu…, Kahraman annelerin, kocalarını ve on dört yaşındaki evlatlarını, gözünü kırpmadan tekbirlerle cepheye uğurladıkları yerin adı:   ÇANAKKALE DESTANIDIR… 

Hilafetin elden gitmemesi için her şeyini feda eden bir ümmetin ölüm ve kalım savaşının yapıldığı yerin adı; ÇANAKKALE DESTANIDIR… 

Irkçılığın değil, Türk, Kürt, Arap, Alevi, Sünni, Laz, Çerkez ve Boşnak demeden kucak kucağa yatan iman ve İslâm kardeşliğinin pekiştiği yerin adı… ÇANAKKALE DESTANIDIR…

Kim bilir belki de bu inanmış ruhların yardımına yerin ve göğün yaratıcısı Yüce Allah’ın melekleri saf tutmuş olacak ki Seyit Ali’nin küffara karşı bir hamlede 215 kg ağırlığındaki top mermisini sırtlayıp top kundağına yerleştirdiği yerin adı: ÇANAKKALE DESTANIDIR…

 

 Hak ile batıl mücadelesinin, son adı: ÇANAKKALE DESTANI… Değildir

Bedir ve Çanakkale Destanından Alacağımız Birçok  “İnsanlık Ve Ahlak” Dersi Vardır…

Bedir’de kızgın güneşin altında yaralı olup susuzluktan dudakları kurumuş, ciğerleri bir bardak suya şiddetle muhtaç halde yanındaki yaralı kardeşinin yok mu bir bardak su? 

Sesini duyunca onu kendi nefsine tercih etmiş o şanlı ecdadın ektiği iman tohumları meyvelerinin yansıdığı yerin adı: ÇANAKKALE DESTANIDIR…

    Çanakkale’de yaralı askerlerin en çok ihtiyaç duyduğu ağrı kesici idi. Doktorlar ağrı kesici bulmakta zorlanıyorlardı. Bu yüzden bir nöbet tutuluyordu.    Ameliyatı için çadırın önüne bir masa kurulmuştu. Sedye ile gelen her yaralılar, bu masaya koyuluyordu. Doktorun elinde enjektör, enjektörün içinde ağrı kesici.

   Gelen her yaralının ağrı kesiciye ihtiyacı olduğu halde, ağrı kesicilerin yetersizliğinden dolayı, doktor yaşama ihtimali olan, ameliyat edilmesi halinde yaşayacağına inandıkları askerlere ancak ağrı kesiciyi yapabiliyordu. 

  Doktor getirilip masaya konulan yaralı askerleri kısa süre içerisinde muayene ediyor, muayenesi biten yaralı asker ağlaya, inleye götürülüyor, hemen sıradaki yaralı masaya yatırılıyordu. Doktor; Bunu kaldırın… Bunu kaldırın… Bu ameliyat edilirse kurtarılabilir kenara koyun diyordu.

        Sürekli olarak doktorun önüne yaralı askerler konup, kaldırılıyordu. Bu sırada doktorun önüne yaralı bir asker daha getirildi. Doktor; Bunu da kaldırın dedi. 

 

Yaralı askerden ise bir ses, Baba! Doktor Şokta… Doktor, sedyede yatan yaralı askerin yüzüne baktı. Eliyle yüzünü sevdi, baktı ki, öz Oğlu! Öz evladı, önünde perişan bir durumda yatıyordu.

 DOKTOR ÇARESİZDİ. HERKESİN GÖZÜ DOKTORUN ÜZERİNDEYDİ.

 Doktor bir elinde ağrı kesici, diğer eliyle oğlunun yüzünü silerek sevdi ve sedyeyi taşıyanlara şöyle seslendi; Bunu da kaldırın! 

Doktor nöbet bitiminde görevini bir başka arkadaşına devredip, ardından yaralı askerlerin arasına koşar, çoğu askerin çoktan ruhunu hakka teslim ettiğine şahit olur.  Onların arasında az önce, ağrı kesici yapmadığı oğlunu bulur,  sarılır, öper ve gözyaşları içinde oğlunu kucaklayarak;

Ne olur beni affet oğlum, babanı bağışla, onu sana yapamazdım. O senin hakkın değildi. O senin hakkın değil ümmetin hakkıydı…” diyerek ayrılıyordu şehit oğlunun yanından.

 

 EVET, BU DOKTOR TARIK NUSRET’TİR

 Dr. Tarık Nusret ve General Seyit Ali’nin isimleri tarihe altın harflerle yazılmayı hak etmiş kahramanlarımızdırlar…

         Önemli üç notu sizinle paylaşmak istiyorum:

 

1- O gün için Seyit Ali Onbaşı rütbesi doğru olabilir bana göre bugün General Seyit Ali denilmeli, ilgili ve yetkili makamlarca ne gerekiyorsa yapılmalıdır Kanaat’ımca…

 

2- Bu Mübarek Cuma’da önemli 3 olayı birlikte kutluyoruz: Beraat kandili, Çanakkale Destanı, Medeniyetin ve kalkınmasının simgesi Çanakkale Köprüsünün açılışı 

 

3- 16 Mart 1988'de Halepçe’de gerçekleştirilen insanlık dışı, kimyasal silahlı saldırıyı şiddetle kınadığımızı, ölenlere rahmet dilerken, katil canileri de Allah’ın gazabına havale ediyoruz.  

Evet, Bedrin kahramanlarından Çanakkale destanı kahramanlarına kadar tüm ecdada binlerce kere selam olsun…

Hepsini rahmetle minnetle saygıyla yâd ediyoruz…

1 Yorum

Adnan yazar

Adnan yazar

20 Mart 2022
Maslh

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri