MEDENİ GÜNER

İÇİMİZDEKİ FRANSIZLAR

Tarihini gerçek anlamıyla bilmeyen milletler, geleceklerini inşa edemezler. Günümüz yaşanan olayları, geçmişten bağımsız değildir. Ülkemizin bekasını ilgilendiren ve emperyal ülkelerin fitne tohumları ekerek iki kardeş halkı Türkleri ve Kürtleri birbirine düşman etmek için gösterdikleri çabaların geçmişi yüzyılı hatta daha fazlasına dayanmaktadır.

 

Batı(Avrupa)da  bir  toplumu yönlendirmenin en kolay yollarından biri kendilerine bağlı Seçkinci Elit bir yönetim tabakasını yetiştirmektir. Buna Seçkinci Kuram da denebilir. Bu kuramda, başka bir toplumu dönüştürmek ve akabinde yönetmek için kendi siyasi felsefelerine bağlı, iyi yetişmiş, liderlik vasıflarına haiz kişileri tespit etmek ve onları ileride yönetim kademelerine taşımak için her türlü destekle yönlendirmeyi esas amaç olarak hedefler. Aslında, hemen aklınıza FETÖ terör örgütünün bu kuramdan yola çıkarak, memleketin zeki çocuklarını bu amaç için kullandığı düşüncesi gelebilir. Kesinlikle doğrudur.  Buna İngiliz ekolü de denebilir. İngilizler  doğrudan sömürmek istedikleri ülkelerin idarecilerini ele geçirir. Halkın yaşantısına pek karışmadan gelenek ve göreneklerine dokunmadan ülkelerin zenginliklerini taşır. Halk siyasi olarak isyan etmedikçe her istediğini yapabilir. Bugünkü körfez ülkelerinin kral ve yöneticileri bu ekolün ürünleridir. 

Birde Fransız Ekolü dediğimiz, İslam dünyasını haçsız Hıristiyanlaştırmak isteyen bir ekol vardır ki: bunlarda hürriyet, eşitlik, milliyetçilik, laiklik gibi kavramlarla toplumların gelenek görenek ve dini, ahlaki yapılarını yozlaştırıp kendilerine benzeterek sömürmek isterler. Kuzey Afrika ülkeleri Tunus, Cezayir, Mısır, bu şekilde sömürülmektedir.

 

Osmanlının yıkılışı aynı yöntemlerle olmuştur.  1700 'lü yılların Lale dönemleri çöküşün başlangıcı sayılır. Saray ve yönetici tabaka, sık sık batı başkentlerini dolaşır. Batı medeniyetine, zevk ve eğlencesine hayran kalırlardı. Zevk ve sefahat düşkünlükleri ile  batının kültür istilasına karşı koyacak ilmi mekteplerin ve ilim adamlarının önemsenmemesi devleti zayıf düşürdü. 

Bir batılının padişah III. Selim için söyledikleri manidardır. "Halkının yüzü her an Mekke ye dönükken III. Selim hep Paris'e bakıyordu."

 

III. Ahmet batının zevkü sefasını taklit etmekle önlüdür. Lale dönemini eğlencelerinin kaçırmazdı. Batıdan sürekli borç alırdı Onlarda ona danışmanlar gönderirdi. 

2. Mahmut fransız hayranıydı. Ordun nizamını değiştirdi. Asakiri Mensureyi Muhammediye diye yeni bir ordu kurdu. Ancak eğitmenleri batıdan getirilen bu ordu girdiği bütün savaşları kaybetti. 

Sultan Abdülmecit dönemi devletin borç batağında olduğu dönemdir. kendiside Batıya hayran olan sultan bir mason olan Mustafa Reşit Paşayı sadrazamlığa getirdi. Mustafa Reşit Paşa Meşhur Gülhane Hattı Hümayunu yani Tanzimat belgesini hazırlayarak ilk defa Batının Değerlerini, laikliğin devlet yönetiminde resmen kabul edildiğini ve Hıristiyanlara ayrıcalıklar tanınacağını duyurdu. Osmanlıda İlk mason okulları Mustafa Reşit Paşa döneminde açıldı. Hıristiyan okullarında, bey çocukları ve şehzadelerin eğitimleri yapıldı. Batılılar Mustafa Reşit Paşayı Fansa valisi olarak görürlerdi.

 

 Sultan Abdulaziz dönemi de batı hayranlığının zirve yaptığı dönemdir. Artık zengin çocukları bey ,paşa çocukları geleceğin idarecileri bu okullardan mezunudur. Osmanlıyı parçalamaya götüren İttihat ve Terakki gurubunun temelini Jön Türkler atmıştır. Jön Türklerde bu okullardan mezun olmuş, batı şehirlerinde büyümüş dinine ve kültürüne düşman olmuş bu genç kuşaktan meydana gelmiştir. Daha sonra İttihat ve terakki partisi ülkedeki bütün okulların denetimini alarak, devlet yönetiminde mutlak hakimiyet kurmak istemişlerdir. Osmanlının çöküşünden sonra da kurulan yeni cumhuriyete de İttihat ve Terakkinin batı kültürünü alıp dini ve ahlaki değerleri reddettiği görülecektir. Hala da bu kültürel hayranlık taklit edilmektedir.

Oysa Japonya kendi kültüründen, yaşam felsefesinden, alfabesinden vazgeçmeden 2. Dünya savaşının yıkıcı etkilerinde sıyrılarak bugün en gelişmiş ülkeler sıralamasında yerini alabilmiştir. Keza Almanya yine Rusya buna örnek verilebilir. Demek ilerlemek için başkasını taklit etmek gerekmez. Tam tersi bu taklitle dizginler, başkasının eline verilmektedir.

 

Sonuç itibarı ile bizler tarlamızı sürmezsek, elin gavuru gelir tarlayı da sürer tarla işçisini de sömürür, zenginliklerimizi alıp götürür. Bizlerde sadece seyretmekle kalırız. Bugünkü ülkemizin yaşadığı sıkıntıların temelinde öz benliğimizden uzaklaşmak ve bizim olmayan bir kültüre dayanmaktan dolayıdır. Kültüründen, dininden uzak bir toplumu sömürmek kolaydır. Batı hiç bir zaman İstanbul'un Fethinin acısını unutmayacaktır. Bizansın toprakları olarak gördüğü Anadolu'yu, müslümanlara yar etmek istemeyecektir. Hep bizimle uğraşacaktır. Hep uğraştığı gibi.

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri