MUHYEDDİN BEYCAN

Övünerek öldürenler, susarak suça ortak olanlar.

Ölüm, bazen doğaldır. Bazen kaçınılmaz, bazen kaderin bir gereği... Ama bazı ölümler var ki hiçbir kelimeyle açıklanamaz. Hiçbir akıl, hiçbir vicdan kabul etmez. İşte Gazze’de, Filistin’de yaşananlar tam da böyle ölümlerden.

 

Orada insanlar sadece ölmüyor, yok ediliyor. Planlı, sistematik, kasten... Çocuklar, bebekler, kadınlar, yaşlılar… Hayatla hiçbir bağı olmayan, yalnızca nefes almanın suç sayıldığı bir coğrafyada katlediliyor. Sanki insan değil de rakamlarmış gibi anlatılıyor ölümleri: “Bugün şu kadar bebek, şu kadar çocuk öldürüldü.” Katiller bu sayıları birbirine gururla anlatıyor. Ağızlarında salyalar, yüzlerinde zafer ifadesi...

 

Ve biz? Ekran başında, klavye arkasında sadece izliyoruz. Tepki mi? Sosyal medyada birkaç paylaşım, birkaç öfkeli cümle… Sonra herkes kendi hayatına devam ediyor. Çünkü ne yazık ki dünya artık acıya karşı bağışıklık kazandı.

 

Gazze’de sağ kalanlar ise yaşadıklarıyla ölmüş gibiler. Açlıkla, susuzlukla, korkuyla savaşıyorlar. Gıdasızlıktan ölen insanlar var. Evet, 21. yüzyılda, dünyanın gözü önünde insanlar açlıktan ölüyor. Ama bu kimsenin umurunda değil. Ayda bir gönderilen birkaç yardım TIR'ıyla vicdan temizleniyor. Sanki bir torba un, bir bidon su, yıllardır süren suç ortaklığını örtebilirmiş gibi... Yardım gönderen ülkeler bile bununla övünüyor. Zafer naraları atıyorlar: “İnsani yardım yaptık.” Oysa insanlıklarını yitirmişler.

 

Filistinlilerin kaderi sadece İsrail'in bombaları değil. Aynı zamanda dünyanın utanç verici suskunluğu. Birleşmiş Milletler sessiz. Batı dünyası "denge" adı altında suç ortaklığı yapıyor. İslam coğrafyası parça parça. Diller kınamakla meşgul, eller kımıldamıyor. Hristiyanlar, ateistler, Budistler, komünistler… Herkes susuyor. Çünkü ölen onlar değil.

 

Oysa bu sadece Filistin meselesi değil. Bu insanlık meselesi. Zulüm nerede olursa olsun karşısında durmazsan, bir gün aynı zulüm gelip senin kapını çalar. Bugün Filistin’de susanlar, yarın kendi çocukları için ağlayacak.

 

Bir zamanlar kendilerini tanrının seçilmişi sanan bir zihniyet vardı. Bugün yine aynı kibirle yeryüzünü kana bulayan bir sürü var karşımızda. Ve bu sürü, dünyanın gözünün içine baka baka öldürüyor, yakıyor, yıkıyor. Vicdanı öldürüyor. Değerleri çiğniyor.

 

Biliyorum, bu çağ "güçlü olanın" yaşadığı çağ. Adaletin değil, silahın konuştuğu çağ. Ama o zaman tek çare kalıyor: Güçlü olmak! Bilgiyle, birlikle, ahlakla, teknolojiyle, üretimle… Sadece üzülerek, sadece öfkelenerek değil; direnerek, çalışarak, ayağa kalkarak güçlü olmak.

 

Çünkü güçlü olmazsak, sadece biz değil, insanlık ölecek. Sessizlikle, korkaklıkla, vurdumduymazlıkla…

 

Gazze’de ölen sadece insanlar değil. Orada, her gün insanlığımız biraz daha can veriyor.

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri