
MUHYEDDİN BEYCAN
Hayata bir VİRGÜL koyun
Geçtiğimiz gün Batman Valiliği toplantı salonunda bir istişare toplantısına katıldım. Masada vali yardımcıları, emniyet müdürü, il jandarmadan ve bazı kurum müdürleri ile ilimizi temsil eden basın mensupları vardı. Toplantının konusu netti: Uyuşturucu.
Sadece Batman’ın değil, bu ülkenin en ağır toplumsal meselesi belki de. Özellikle gençleri hedef alan bu illetle ilgili konuşuldu, sorular soruldu, notlar alındı.
Ama masada çok net bir şey daha vardı: Bu yük neredeyse sadece güvenlik güçlerinin omzuna bırakılmış.
Toplantı boyunca yöneltilen hemen her soruya emniyet müdürü yanıt verdi. Ara sıra Aile ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğü katkı sundu.
Fakat meseleye tedavi boyutuyla bakıldığında Batman’da AMATEM gibi bir merkezin olmayışı ciddi bir eksiklik olarak ortaya çıktı.
Maddeye bulaşmış gençlerin nasıl tedavi edileceği, ailelere nasıl destek olunacağı noktasında tablo açıkça yetersiz.
Bu toplantıda dikkatimi çeken başka bir şey daha vardı: Milli Eğitim Müdürlüğü yoktu. Müftülük de öyle.
Batman çok hareketli bir il. Genç nüfusun çok olduğu bir şehir. Bununla beraber göç alan bir şehir. Her toplumdan her kesim ve görüşten insanın toplandığı bir şehir. Bununla beraber Batman ’da onlarca dernek, vakıf ve siyasi parti var. Her biri toplumun sorunlarına duyarlılık gösterdiğini söylüyor. Peki sahada varlar mı?
Yılda bir iki basın açıklaması, sosyal medyada birkaç fotoğraf… O kadar. Uyuşturucuyla mücadele, birkaç afişle geçiştirilecek kadar hafif bir mesele değil. Bu gençler sadece birer sayı değil; her biri bir hayat, bir aile, bir umut, bir gelecek. Milletin ve ülkenin teminatı.
Kimi Ali, kimi Zeki, kimi Mehmet... Kimi bizim kardeşimiz, kimi komşunun oğlu, kimi öğrencimiz, akrabamız.
Her olumsuzluğun başlangıcı eğitimdir. Ama sadece okulda değil; evde, sokakta, kursta, camide.
Kaç öğretmen öğrencisini gerçekten tanıyor?
Kaç rehber öğretmen, sadece sınav tercihi dışında öğrencinin ruhuna dokunabiliyor?
Eğitim kurumları sadece müfredat aktarmakla görevli değil. Onlar, karakter inşa eden, değer kazandıran mekânlar olmalı.
Peki Ya Camiler, Kur’an Kursları?
Asırlardır toplumun ruhunu besleyen camiler, Kur’an kursları, medreseler nerede bu mücadelede?
Hangi imam bağımlı bir gençle ilgileniyor? Hangi mahalledeki müezzin gençleri tanıyor?
İmamlarımızın sadece vaaz değil, irşat ve rehberlik görevi de var. Ama görüyoruz ki gençlerimiz artık onların hitap alanından da uzaklaşıyor.
Toplumun maneviyat damarları sessizse, sokaktaki çocuğun umudu da sessizleşiyor.
Sadece Bir Tebessüm Bazen Yeter
Uyuşturucuya bulaşmış bir genç bazen sadece bir tebessüm arar. Birinin "gel" demesini bekler. Ona yeniden umut verecek bir söz, bir yön, bir hedef...
Bazen bir virgül, hayatın son noktasını engeller.
Sessizlikle Mücadele Edilmez
Bu mücadele şu an dağınık, sessiz ve yalnız. Toplumun tüm yapıları —STK’sı, siyaseti, camisi, okulu— bu sessizliği artık kıramazsa, daha çok gencimizi kaybederiz.
Görev zamanı değil, vicdan zamanı.
Reklam zamanı değil, çözüm üretme zamanı.
Çünkü bu mesele yalnızca bir uyuşturucu meselesi değil. Bu, aynı zamanda toplumumuzun ruh sağlığı, insanlığımız ve geleceğimizle ilgili bir sınavdır.
Yazımın başında değindiğim gibi bu mesele sadece güvenlik güçlerinin omuzuna yüklenecek bir mesele değil. Bu mesele aile, okul, toplum ekseninde mücadele edilmesi gereken bir meseledir. Bunlar görevlerini yaptıktan sonra güvenlik güçleri daha başarılı ve etkin olur.
Henüz Yorum yok