DR.MEHMET NAİM BOZ

İNSAN KİMDİR

İSLÂM’A GÖRE: 

İslâm inancına göre insan; Hz. Âdem ile Hz. Havva’dan dünyaya gelmiştir. Âdem ise topraktan ve yeryüzünün ilk insanı ve ilk halifesi olarak yaratılmıştır. O hür olarak yaşama hakkına sahip olup, dünyanın sonsuz nimetleri hizmetine sunulmuştur. (bk. Casiye 45/13). 

İnsan yeryüzünün halifesi ve yaratılmışların en üstünü olup, üstün meziyetleri ve çirkinlikleri kendisinde barındırabilen, melekler seviyesine yükselmeye veya hayvanlardan daha aşağı bir duruma alçalmaya yatkın bir varlıktır.

İyilik ve ibadetiyle yücelen, kabul gören, kötülük ve isyanı ile de alçalan, şükür ile inkârın, sevap ile günahın, nimet ile nankörlüğün belirlenmesine zemin hazırlayan bir varlıktır.

İnsan Kur’ân’da  “ Yâ eyyuhel insanu!” Ey insan! Diye ilâhi mesaja muhatap olmuş yaratılışı ile mucize olup, bütün zaaf ve aczine karşı ilâhi kudrete kafa tutacak kadar da şaşkın bir varlıktır. Âyette şöyle buyrulmaktadır: “Gerçekten biz Âdemoğullarını şerefli kıldık, onlara karada ve denizde kendilerini taşıyacak vasıtalar lütfettik, onları temiz ve hoş nimetlerle rızıklandırdık ve onları yarattığımız varlıkların birçoğundan üstün kıldık.”(İsrâ,17/70)

 İnsan bütün varlıklar içinde kâinata güzellik veren son meyvedir. Yerdeki ve gökteki nimetlerin insanın hizmetine sunulduğu dair âyette şöyle buyrulmaktadır: “Yerde ve göktekiler insana hizmetkâr olarak sunulmuştur.”( Câsiye, 45/13) 

İnsanın en mükemmel şekilde yaratıldığına dair âyette şöyle buyrulmaktadır: “Sonra ona düzgün bir şekil ermiş ruhundan üflemiş; sizi kulak, göz ve gönüllerle donatmıştır.  Ne kadar az şükrediyorsunuz! ”( Secde. 32/9).

İnsanın üstünlüğü Allah’ın ona kendi ruhundan üflemesidir. Buna binaen insana böbürlenmenin (kibirlenmenin) yakışmayacağını, yeryüzünde bu şekilde yürümesi âyette nehiy edilmektedir (yasaklanmaktadır): ““Kibirlenerek insanlardan yüzünü çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü Allah, kibirle kasılan, kendini beğenmiş, çokça övünüp duran hiç kimseyi sevmez.” ( Lokman, 31/18) 

İslâm’a göre insan günahsız ve tertemiz olarak doğar. Daha sonra fiiliyatı ile günah işlerse günahkâr sayılır. Hiç bir aracıya gerek kalmadan tövbe ile günahı affedilebilir. Kimse kimsenin günahını yüklenmez. Bu durum âyette şöyle buyrulmaktadır: “Gerçekten hiç bir günahkâr başkasının günah yükünü yüklenemez”( Necm, 53/38). 

İslâm inancında Peygamberler dışında hiç kimse günahsız değildir. İnsanla Allah arasına kimse giremez. Dileyen insan günahının affını direkt Allah’tan ister.

İnsan kendiliğinden var olmamış onu Allah yaratmıştır. Hiç bir insanda ulûhiyyet vasfı yoktur ve asla olamaz. Bütün yaratılmışlar arasında en şerefli olanı insandır. Bu şeref Allah tarafından ona verilmiştir. 

Âyetlerde insanın kâinattaki önemini vurgulanmaktadır:

“İnsana gelince, Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunur, bol nimet ve zenginlik verirse, Rabbim bana ikram etti der.”( Fecr. 89/15) 

Azgınlıkları yüzünden helâk edilen kavimlerin başına gelenleri haber vererek gerekli uyarı yapıldıktan sonra,  insanın azmasına sebep olan kendini beğenmişlik duygularından gelen başka zaaflarına dikkat çekilmektedir.  

Yüce yaratıcı, hikmeti gereği insanı bol nimete kavuşturduğunda o, bu nimetlerle bir sınamadan geçirildiğini, bunların bir hikmetle kendisine verildiğini düşünerek şükrünü yerine getirmesi gerekirken, bunu aklından bile geçirmez; sahip olduğu nimetlerden başkalarını yararlandırarak onların da bu mutluluğa ortak olmaları yönünde bir gayret göstermez. 

Aynı insan rızkında bir daralma meydana geldiğinde bunun bir imtihan gereği yahut kendi kusurunun, çalışma ve gayretteki noksanlığının bir neticesi olabileceğini düşünerek sabretmesi ve kusurlarını gidermesi gerekirken o, kendisinin Allah tarafından göz ardı edildiği ve haksızlığa uğradığı iddiasında bulunma anlamına gelebilecek davranışlar içine girip isyan etmeye başlar.

İnsan tüm canlıların en üstünü olup, kutsal olarak yaratılmış, bu tasarruf onun iradesine bırakılmıştır. Bu kutsallığı devam ettirip ettirmeme onun yetkisindedir. Bu husus âyette şöyle buyrulmaktadır: “Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına attık, fakat iman edip sâlih amel işleyenler müstesna.”( Tin. 95/4-6)

Ahsen-i takvîm bu ifadede belirtilen, yeryüzü varlıkları içinde gerek fizyolojik gerekse ruhsal ve zihinsel yetenekler bakımdan insanın Allah tarafından tüm canlılar arasında en mükemmel (en güzel) ve en seçkin varlık olarak yaratılmış olduğunu ifade eder.

  İnsanda ki bu güzelliğin kaynağı, Allah’ın onu kendi eliyle yaratıp ruhundan üflemesi (bk. Sâd, 38/72, 75), onu yeryüzüne halife kılması (bk. Bakara, 2/30). vb. lütuf ve inayetidir.  Müfessirler canlılar arasında insandan daha güzel hiçbir mahlûkun olmadığına dair ittifak halindedirler. 

Allah insanı bilen, irade sahibi, konuşan, işiten, dinleyen, gören, düşünüp tedbir alan, hikmetle hareket eden ve bütün bu özellikleri sayesinde fizik bakımdan kendisinden daha güçlü varlıklar üzerinde bile hâkimiyet kurabilen, kültürler ve medeniyetler geliştirebilen bir varlık olarak yaratmıştır. Bütün bu vb. sıfatlar aynı zamanda ilâhî sıfatların bir kısmının ondaki yansımaları ve tecellileridir. “İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır?”( Kıyâmet 75/36). 

Câhil olan bu insana; bilgi yüce Allah tarafından bahşedilmiş, akıl nimeti aracılığı ile öğrettiğine dair âyette insana hitaben şöyle buyrulmaktadır: “Yaratan rabbinin adıyla oku! O, insanı alaktan (asılıp tutunan zigottan) yaratmıştır. Oku! Kalemle (yazmayı) öğreten, (böylece) insana bilmediğini bildiren rabbin sonsuz kerem sahibidir. ( el-Alâk. 96/ 1-5) Şüphesiz bu âyetlerin muhatabı insandır. Bu da onun başıboş olmayıp, diğer canlılardan farklı olarak emir ve nehiylerle yükümlü üstün bir varlık olarak yaratılmasındandır.

İslâm inancında her insan temiz bir fitrat üzerine doğar. Hadisi şerifte şöyle açıklanmaktadır: “Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.”( Buhârî, “Cenâiz” 92; Tirmizî, “Kader” 5.)  

İnsan; gerek bedeni ve gerekse mânevî yapısının donanım ve kabiliyetleri açısında ele alındığında İslâm’a göre ne kadar değerli bir varlık olduğu aşağıdaki ana hatlardan anlaşılacaktır:

a- Allah insana diğer varlıklardan farklı olarak akıl ve sorumluluk mesnedi olarak irade vermiştir. Nitekim âyette: “Şüphesiz bunda hakikati gören gözlere sahip olanlar için mutlaka bir ibret vardır.”( Nûr, 24/44.) buyrulmaktadır.

b- Ahlâkı sorumluluğu ihtiva eden yer ve göklerin yüklenemediği emaneti insan yüklenmiştir. Kur’ân’ bu hususu şöyle beyan etmektedir: “ Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, onu insan yüklendi”( Ahzâb, 33/72). Âyette insana yüklenen bu emanet, işlenmesinde sevap, terkinde ceza olan ibadet ve ahlâkı sorumluluklarla, akıl ve düşünce kabiliyetidir.

c- Allah (c.c.) Âdem’i yaratınca meleklere hitaben O’na secde (saygı göstermelerini) emretmesi ise insanın namzet olduğu yüceliğe ve kemâle meleklerin dahi saygı göstermelerinin istenmesi onun için ölçüsüz bir şereftir. İnsana verilmesi gereken saygı ve şeref Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyrulmaktadır: “ ... Sonradan meleklere Âdem’e secde edin diye emrettik”( A’râf, 7/11)

Kur’ân-ı Kerîme göre; bütün insanların beden dokunulmazlığı hakkı vardır. Zarar verildiği takdirde kısas ve tazminat şeklinde konulmuş cezalar vardır. Ana rahmine düştüğü andan itibaren insanın hayatı korunur. İnsan öldükten sonra bile cesedi yıkanır, kefenlenir, namazı kılınır ve itina ile defnedilir.  

Allah (c.c.) yaratmış olduğu insanı o kadar önemsemiş ki Kur’ân’da 76. sûreyi “İnsan” sûresi olarak isimlendirmiştir. Bu sûrede yaratılışı, sorumlulukları ve birçok nimetlere mazhar olduğunu belirtilmiştir

İnsan maddi ve mânevî vasıflarından dolayı,  Kur’ân’da bu nimetlere mazhar olduğu belirtilmektedir. “Biz gerçekten insanı mükerrem ( üstün, şerefli) kıldık, onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerine rızıkların iyilerinden verdik ve onları yarattıklarımızın çoğundan üstün kıldık.”( İsrâ, 17/70)  

 İlahi mesajlara muhatap olan insanın değeri Kur’ân-ı Kerimde önemsendiği kadar hiç bir beşeri dinlerde bu kadar önemsenmemiştir. Bu açıdan bakıldığında Kur'an'da; 65 yerde insan, 18 yerde ins, bir yerde de insî (insanın her bir ferdi) geçmekte, 1 âyette “enâsî”, 230 yerde nâs şeklinde çoğul olarak yer almaktadır.

Netice olarak, Kur’ân insanın layık olduğu tüm haklarını vermek, her türlü zulmü, adaletsizliği ve haksızlığı önlemek için gönderilmiş, ona değer vermiş ve onu saygın bir varlık haline getirmiştir. 

İslâm dininde herkes (kadın ve erkek) hukuki açıdan eşittir, hiç kimsenin hiç kimseye üstünlüğü yoktur. Ancak üstünlük takva (insani ve ahlaki olgular) iledir.

İleriki yazımızda Yahudilik, Hristiyanlık,  Filozof ve Materyalistlere Göre insanın mahiyetini ele alacağız İnşaAllah… Selam ve Dua İle……

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri