GÜLÇİN TÜZEL DOKUR

Bayram geldi de geçiyor…

Bu bayram kaç kişinin eli öpüldü?

Kaç çocuk başucundaki kırmızı rugan pabuçları giyme heyecanı yaşadı?

Kaç kişi aile büyüklerinin mezarını ziyaret etti?

 

Belki hiç, belki de çok az.

Bugün bayramın kaçıncı günü, gelmiş geçiyor bile sessizce.

 

Bayramda çocuklar kapıyı çalar şeker isterdi, onlar bile gelmedi.Yoksa o, sadece şeker bayramında mı oluyordu.

 

İstanbul çok sessiz bugünlerde, keşke hep böyle olsa, bu şehir biraz dinlense…Çok yorgun, yolları aşındı, alt yapı yetmiyor.

Bakmayın taşı toprağı altın denilen sözlere.Yok öyle bir şey. Her yer kazıla kazıla varsa da kentin altında bulunan cevherler çoktan satıldı, çoktan yeni aç gözlü memleket sevdası olmayanların eline geçti.

 

Gelmeyin İstanbul’a…

Yaşam çok zor ve pahalı.Ulaşım deseniz hepten berbat.Üç saatte şehir değiştireceğiniz yere biz ancak semt değiştirebiliyoruz. Dur kalk yapıp, vites değişmekten ben sol dizimi kaybediyorum bu yüzden.

Sen neden yaşıyorsun derseniz, ben yedi göbek buralıyım, başka gidecek yerim yok ki…

 

Herkese iş imkanı olup da kendi şehirlerinde, topraklarında üretse, fabrikalarında çalışıp, ekonomi kalkınsa işte hepimizin bayramı o zaman anlamlı olmaz mı?

 

Bayramı anlatmayacak mıydım ben, nereden nereye sıçradı konu.

 

Bir de ekonomiden şikayetçi olup, ah vah diye sızlananlar var hani. Evet gözle görünür hatta gözümüze sokacak denli ağır faturalar ödüyoruz ve gerçekten pahalı.

 

Ama benzin ne kadar artarsa sanki trafik de o kadar artıyor, Herkes tatilde, boy boy resimler paylaşılıyor, eğlence, deniz gırla gidiyor.

 

Dışarı çıkıyorsunuz hiç sinek avlayan esnaf yok…

Tüm restoranlar, cafeler dolu, oturacak yer yok.

Marketlerde ise sepetler dolup taşıyor.

 

Gizli bir el ilave maaş mı? ödüyor diye düşünüyorum bazen.

 

Hep eskiden diye anlatıyor bizim kuşak bayramları ya; belki genç nesil kızıyordur bizlere…Onlar o güzellikleri yaşamadılar ki.

 

Bayramlıklarımızı ve mutlaka yeni ayakkabılarımızı giyip, ailenin en büyüğünün evinde topluca ya kahvaltı ya da öğlen yemeği yenilirdi.

Biz kuzenler, dayımlar, teyzem  ailecek anneannemin evinde toplanırdık. Mutlaka zeytinyağlı yaprak ve lahana dolması olurdu klasik. Börekler, etler mangalda pişerdi.

El öpülürdü sıra sıra. Anneannem mendillerin içine harçlık koyar, çorap, hediye ne varsa aldığı verirdi.

 

Komşu çocukları gelirdi sonrasında onlara da mutlaka mendil ve harçlık verilirdi. Şimdi kim kullanıyor kumaş mendil var mı? Herkesin çantasında kağıt mendiller var artık.

 

O zaman bayramdan bayrama yeni kıyafet ve ayakkabı alınırdı, ondan mı? biz kıymet bilen çocuklardık.

Şimdiki çocuklar her gün yeni giydiklerinden kıymet bilmiyorlar, onlar her şeyi çok çabuk tüketiyor ve doyumsuzlar.

 

Pandemi bahanesiyle komşuluk bitti gitti, ondan önce de mega kentlerde kimse kimseyi tanımıyordu aslında.

 

Komşu komşunun külüne muhtaç der eskiler. Elinde bir fincanla ya şeker, ya kahve istersin ya…O ihtiyaçtan değil de hatır sormanın bahanesiydi.

 

Yine komşularımızla keyifli sohbetlerimizin olacağı, acı kahveler içilerek kırk yıl hatırlarda kalacak mutlu bayramlar diliyorum herkese…

 

İşte geldi, geçiyor bayram.

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri