SELÇUK ÖZYURT

BİR ŞEHRE ZULMETMEK

 

- Türkiye’nin her bölgesinden hatta dünyanın birçok ül-kesinden göç alan İstanbul, bu yükü ne kadar kaldırabile-cek? 

 

Daha yüz yıl önce 600 bin nüfus varken, 2022 yılına gel-diğimiz bugünlerde nüfus 16 milyonun üzerinde. Bana göre İstanbul’un nüfusu 20 milyonun üzerinde. 

 

İstanbul’un bunca kalabalığına rağmen bir de 2 milyon Suriye’li artı olarak şehre monte edildi. 

 

Çalışmak için 

Asya’dan ve Afrika’dan gelenlerle beraber,

 rakam çok daha korkutucu boyutta.

 

Şehir günlük, haftalık, aylık dilimlerde ticaret için, turis-tik gezi için gelenlerle beraber tıka basa dolmuş durumda. 

 

Şehir nefes alacak durumda değil. 

Günden güne boğulmak üzere,

 can çekişiyor şehir. 

***

 

Canlılar terk etti burayı. Ne bitki örtüsü kaldı, ne börtü böceği. Trafik sıkışıklığını abartılı mazot fiyatları bile engel-leyemedi. 

 

Kiraların artması, geçim zorluklarının çoğalmasına rağ-men bütün insanlar şehirden kaçmamak için duvarlara sa-rılmış. 

 

Şartlar ne olursa olsun, hiç kimse dönmek istemiyor. 

 

Bırakın bizim insanımızı, 

Suriyelilerin bile 

yurtlarına döneceğini düşünmüyorum.

 

Türkiye’nin yüzölçümü en küçük illerinden biri olan İs-tanbul, en büyük nüfuslu il durumunda. 

 

Ankara, İzmir, Bursa kalabalık şehir statüsünde olmuş olsalar bile üçünün kalabalığı İstanbul’un yarısı bile etmi-yor.

 

Böyle devam ederse,

 20 yıl sonra Türkiye’nin yarısı 

İstanbul’da yaşayacak. 

 

***

 

İstanbul’un en sota ilçesi Şile kaldı…

Henüz şehirle bitişiklik aşamasına gelmedi. Henüz insan-lar tarafından boğulmamış. Yaz aylarında tatilciler ve denize girmek için gelenler olsa da, yine de kış aylarında nefes alı-nacak ilçe durumunda. 

 

Köyler, müteahhitlerin merceği altında…

Kıyısından köşesinden arsa alma yarışına girmişler. Si-livri şimdilerde dağıyla, düz alanlarıyla hızlı bir inşaat süre-cine girdiği için 10 yıl içinde bina çöplüğüne dönecek. 

Tarım alanları 

parsellenip parsellenip satılmakta. 

 

Bölgenin yurt sahipleri, arsalarını satıp paraya çevirme derdinde. Kimisi kat karşılığı yerini elden çıkarıyor, kimisi nakit para için. Bölgenin çocukları, gençleri okudu, eğitimli oldular. 

Bir kısmı ticarete atıldılar. 

- Hangisi dedesinin, babasının tarlasını ekip, biçe-cek? 

- Hazır paraya dönecek araziler varken, kim bağ bahçe işiyle uğraşsın?

 

***

 

Anadolu’dan gelen herkes bir şeylerin peşinde…

Müteahhitler site, konut, villa peşinde. 

Konut satışları bitmiyor, 

ihtiyaç karşılanamıyor 

 

İstanbul’un en köhne, en berbat yerine apartman diksen hepsi anında alıcı buluyor. Öyle 120-130 metrekare daireye bile ihtiyaç tok. 30 metrekare ya da 60 metrekare daireler havada kapılıyor. 

 

Büyük daire yapma devri bitti…

Çok nadir semtlerde yüksek fiyatlara satılmak için yapı-lıyorlar. Yani yapılan siteden satılan daireleri, İstanbul’da oturmayanlar alıyorlar. 

Artı kira geliri olsun diye, 

yatırım amaçlı olarak alınıyor. 

Bu yeni yapılan daireleri İstanbul’da yaşayan olmasa bi-le Anadolu’da yaşayan insanlar, yabancılar alıyor. Bir iki daire satın almak yetmiyor, aynı şahıs onlarca daire satın alıyor. Kendisi için olmasa bile çocukları için, torunları için daire alıyorlar. 

Ne emekli olan gidiyor İstanbul’dan, ne imkânı olan gidi-yor. 

 

Anadolu’da şehirlerine şato gibi ev yapacaklar da gitmi-yor. İstanbul’u betonarmeye boğanlar, kendi memleketleri-ni de boğmaya çalışıyor. Üç gün gidip kalamayacağı köyüne zulmetme derdinde. 

 

***

 

Akıl almaz bir nüfus kirliliği var…

Eski yıllarda şehrin merkezi yerleri hafta sonları kalaba-lık olurdu. Şimdilerde hafta içi bile tıklım tıklım dolu.

 

Boğaz’dan uzak olan yerlere ilçeler, mahalleler, dona-nımlı siteler kurulsa da hiç kimse izinli olduğu günlerde bulunduğu alanlarda kalmıyor. Her taraf AVM olsa da, mil-yonlarca insan Boğaz’a sınırı olan ilçelere yani denizin ke-narına yığılıyor. 

 

***

 

Binlerce cadde olsa da, hepsini toplasan bir İstiklal Caddesi yapmıyor. Ortaköy’de içilen kahvenin tadı, diğer yerlerde yok. Bu ve benzeri caddeler ne kadar kalabalık olursa olsun yine de gençler Taksim’e, Beyoğlu’na, Yeniköy Bebek sahiline akın ediyor. 

Boğaz’dan 30 kilometre uzağa 40 tane ilçe kurmuş olsan, hiçbiri Boğaz’ın ve çevresinin tadını vermeyecek. 

600 sene önce böyleydi, 

1000 yıl sonra da aynı durumlar olacak. 

 

Bir kanal değil üç kanal yapsan, çevresini altın çanaklarla süslesen, son derece lüks siteler, AVM’ler de yapsan yine olmayacak. 

İstanbul Boğazı ve çevresi Allah tarafından özenle yara-tılmış. 

- Diğer taraflarda kulun yaptığı düzenlemeler,

 ne kadar ilgi çekecek?

 

Siyaset, sanat, ticaret faaliyetleri İstanbul’a endeksli. Son yıllarda dizi-film sektörü farklı şehirlere kaysa da, sinema filmleri Anadolu’da çekilse de, çoğu film setleri yine İstan-bul’un caddelerine kuruluyor.

 

***

 

Karamsar yazılar yazıp içinizi karartmak istemiyorum. Durum benim anlattıklarımın çok daha fazlası desem abartmamış olurum. Sırf siyasi gelecekleri uğruna 3. köprü-ye karşı çıkanlar, aslında trafik sorunlarını hepimizden fazla idrak ediyorlar. 

 

Yavuz Sultan Selim Köprüsü bile bir zaman sonra çare olmayacak. İlk hizmete açıldığında, üzerinden geçen araç sayısı azdı fakat şimdilerde yoğun olarak kullanılıyor. 

Tır, kamyon, otobüs 

o yolu kullanmak zorunda. 

 

15 Temmuz Köprüsü ve Fatih Sultan Mehmet Köprü-sü’nün bu yoğunluğu kaldırması mümkün değildi. 

 

Ücretine itiraz edenler, şimdilerde rahatlığı için köprüyü yoğun olarak kullanmakta.

 

***

 

Çanakkale Köprüsü’ne itiraz eden, kendini akıllı sanan insanlarla diğerleri aynı kitleler. Günlük oy kaygısı taşıyarak yapılacak olan akıllı hizmetleri, tartıp biçmeden eleş-tirmemek lazım. 

 

Siyasiler bugün var, yarın olmayacaklar. 

Yapılan ve yapılacak olan yatırımlar bütün halkımızın ge-leceği için. Eleştiriler, tepkiler “daha iyisi nasıl olur” diye yapılmalı. 

Yoksa kuru gürültü çıkarıp, 

insanların beynini kirletmek için uğraşılmamalı. 

 

Dönem dönem ülkemizde bu gibi hizmetleri eleştiren in-sanların sayısı hep olmuştur, yarın da olacaktır.

 

İstanbul’a 4-5-6. köprüler yapılsa bile durum hiç değiş-meyecek. Trafik akışı 1970’lerden sonra hep sorunlu. Kav-şaklar, bağlantı yolları, kestirme yollar sadece günü kur-tarma politikaları. 

 

Her gün 1000 adet sıfır araç trafiğe çıkıyor. Bir araç 8 metrekare bir alanı işgal ediyor. Her gün 8000 metrekare bir alan lazım. 

Şehir aynı, 

yüzölçümü büyümüyor. 

***

 

Artık kaldırımlarda bile yürüyemez olduk…

Kimse aracını rahatlıkla park edemiyor. Hele tam geliş-memiş ilçelerde sokak aralarına park edilen araçlar yüzün-den kavgalar çıkıyor. 

 

Sabah olduğunda evinin önüne park edip gitmiş insanı tanımıyorsun bile. Nerde boş bir alan bulan, arabasını bıra-kıp gidiyor. 

Ara ki,

 adamı bulasın.

 

***

 

Şehrin nüfusu hiç azalmıyor…

İstanbul dışarıdan tek bir kişi bile göç almasa sorun çö-zülemeyecek. Bu da yetmezmiş gibi 2 milyonu geçkin bir Suriye’li nüfusu şehre monte edildi. 

 

Bir şehir düşünün... 

Türkiye’nin kendi vatandaşlarını kucakladığı gibi, ayrıca Asya’dan, Afrika’dan gelen insanları içine almakta. Sınırı, kapasitesi belli değil. Kural yok, nizam yok, daha doğru-su programlı bir çalışma yok.

 

Yüzölçümü küçük bu büyükşehir, 

birçok yabancının birlikte yaşadığı yurt olmuş.

 

***

 

Artık örf adetler tekdüzeliğe döndü. 

Anadolu’nun farklı bölgelerinde 700 yıldır kendi örfü ve adetleriyle yaşayan insanlar kendini sıfırladı. İstanbul haya-tı, her türlü örf ve âdeti kendi çarklarında eritip yok etti. 

 

Tek tip yaşam usulü ortaya çıktı. 

Ev, iş hayatı ve günübirlik yaşam şekli pek bir anlam içermiyor. Nişan, düğün, cenaze merasimleri hep aynı se-naryo şekli. Hiç tanımadığın bir insanın yaşam şekli merak edilecek gibi değil. 

Aşağı yukarı,

 aynı yaşam tarzları.

 

***

 

Her geçen yıl, eski insanlar yavaş yavaş ahirete göç edi-yor. Oradaki yapılanmayı bilemiyoruz. Anadolu ruhu kay-bolmaya başladı. 

 

Köyüne tatil için gidenler Anadolu’ya buraya değil, İs-tanbul yaşam şeklini yurduna taşıyor. 

 

Gittikleri yerlere apartmanlar, binalar, villalar yerleştiri-yorlar. İstanbul standartlarına, konforuna göre yaşam yer-lerini oluşturuyorlar. 

Köyüne yaptırdıkları cami bile,

 minareleri olmasa

 villa şeklinde inşa edilmiş. 

 

Senede bir kılacağı bayram namazı için sıcak suyla ab-dest almak derdindeler. Halıların altında yatay petekler, ısıtıcılar var.

 

Yörenin dokusunu, 

mimarisini düşünen yok aslında. 

 

Nedense yemek içmek için yöresel tat peşinde olan insa-noğlu, yaşam şeklini bölgesine göre inşa ettirmiyor.

***

 

İstanbul büyük ve kutsal bir şehir…

Onca insana ekmek veriyor. 

Fakat her türlü örf ve adetlerimizi gelenek görenekleri-mizi, toplumsal hafızalarımızı, benliğimizi, ruhumuzu alıp götürdü bizden. 

Artık tek tip insan olduk. 

Yöresel ağızlarımız, 

bölgesel sözlerimiz 

birbirine karıştı. 

 

Sokakta dolaşan gençlerin hepsi İstanbul doğumlu. Bir iki nesil sonra memleketleri, atalarının doğup büyüdüğü yerler aklında olmayacak. 

- Dedem Trabzon’lu, Mardin’li, Çankrı’lı fakat ben İstan-bulluyum. 

- Ben oraları pek bilmiyorum.  

- Zamanında çıkıp gelmişler. 

 

Tıpkı benim çocuklarım, senin çocukların ve bir diğeri-nin çocuğu gibi.

 

***

 

Ey bu yazılarımı okuyan dostlarım, arkadaşlarım, okurla-rım. 30 yıl sonra bu yazdıklarım için beni eleştirmeyeceksi-niz. 

Adam doğru yazmış diyeceksiniz. 

Ruhuma bir fatiha okursanız sevinirim. Ben de sizin gibi Anadolu çocuğuyum.

 

Şu son paragrafıma dikkat verin.

Bir zaman gelecek bugün bir takım siyasilerin gazına ge-lip birbirini hor gören Anadolu insanları, birbirlerine çok büyük özlem duyacaklar. 

 

Belki benim yaşım yetmeyecek ama insanlar birbirlerini çok büyük bir özlem ve sevgiyle anacaklar. 

 

Yaşam şeklimiz tek tip olsa da, beyinlerimiz tek tip ol-masın. 

İnsanların,

 kadri kıymetini bilelim. 

 

Şehir çok sıkıştı, ruhumuz sıkışmaz inşallah.

 

***

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri