PROF.DR.ŞEMSETTİN DURSUN

BİZ-MERKEZCİ BİR ANLAYIŞLA HAYATI İNŞA ETMEK

 

Bir anekdot anlatılır: “Yaşlı bir marangozun emeklilik çağı gelmişti. İşveren müteahhidine, çalıştığı konut yapım işinden ayrılmak ve eşi, büyüyen ailesi ile birlikte daha özgür bir yaşam

sürmek tasarısından söz etti. Çekle aldığı ücretini elbette özleyecekti. Emekli olmak ihtiyacındaydı, ne var ki. Müteahhit iyi isçisinin ayrılmasına üzüldü. Ve ondan, kendine bir iyilik olarak, son bir ev daha yapmasını rica etti. Marangoz kabul etti ve işe girişti, ne var ki gönlünün yaptığı işte olmadığını görmek pek kolaydı. Baştan savma bir işçilik yaptı ve kalitesiz malzeme kullandı. Kendini adamış olduğu mesleğine böyle son vermek ne talihsizlikti! İşini bitirdiğinde, işveren, evi gözden geçirmek için geldi. Dış kapının anahtarını marangoza uzattı. "Bu ev senin" dedi, "sana benden hediye". Marangoz şoka girdi. Ne kadar utanmıştı!

 

Keşke yaptığı evin kendi evi olduğunu bilseydi! O zaman onu böyle yapar mıydı? Bizim için de bu böyledir. Gün be gün kendi hayatimizi kurarız. Çoğu zamanda, yaptığımız işe elimizden gelenden daha azını koyarız. Sonra da şoka girerek, kendi kurduğumuz evde yaşayacağımızı anlarız. Eğer tekrar yapabilsek, çok daha farklı yaparız. Ne var ki, geriye dönemeyiz.

 

 

Marangoz sizsiniz. Her gün bir çivi çakar, bir tahta koyar ya da bir duvar dikersiniz. "Hayat, bir kendin yap tasarımıdır" demiştir bir bilge kişi. Bugün yaptığınız davranış ve seçimler, yarın yaşayacağınız evi kurar. Öyle ise onu akıllıca kurun”.

 

Hayatımızı güzellikler, iyilikler ve doğrular üzerine inşa edersek, ben-merkezci değil, biz-merkezci bir anlayışla olayları ve olguları değerlendirirsek bütün bir toplum kazanır. Bizler de toplumun bir bireyi olarak kazananlardan oluruz.  

 

Kazan-kazan yaklaşımı hem insani hem doğal hem de bilimsel bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımda bütün bir toplum kazançlı çıkar. Kazan-kaybet ya da kaybet-kazan formülasyonları toplumun bir kesimini sözde mutlu ederken, diğer kesimini ise mağdur etmektedir. Mutlu olduğunu zanneden kesim de toplumun tümünün mutlu olmadığı bir ortamda, mutlu olamayacağı tecrübeler göstermiştir. “Herkesin kurtuluşu olmayan bir kurtuluş, benim de kurtuluşum olamaz”.

 

Bir Bilge kişi, “Neye odaklanırsanız, hayatınızda o çoğalır. Dünyada iyiliği ve güzelliği çoğaltmak için çalışın” der.

 

Nelson Mandella, “Hayatını kimse seni izlemiyormuş gibi yaşa, herkes seni dinliyormuş gibi konuş. Sesiniz değil, sözünüz yüksek olsun” der.

 

Zihin dünyamızı tüm tortulardan arındırarak, insan merkezli ve sevgi odaklı bir anlayışla davranışlarımızı dizayn edersek, bu durumdan herkesin kazançlı çıkacağı açıktır.

 

Hayatımızı inşa ederken, gelecek tasavvurumuzu inşa ettiğimizin farkında olmalıyız. “Farlarımızı uzun yakarak” geleceğimizi inşa ettiğimiz zaman, bütün bir toplumun geleceğini inşa ettiğimizin bilincinde olmak durumundayız.

 

O zaman inşa ettiğimiz evin, kimin için inşa olduğunun bir önemi yok. Önemli olan, inşa olunan evde “canların” bir hayat süreceğidir. Bu canlar ha benim olmuş, ha başkasının olmuş, ne fark eder?

 

Davranışlarımız, karakterimizi belirler. Davranışlarımızla, etrafımızdaki insanlara rol-model oluruz. Bilgi birikimimiz önemlidir, hiç kuşkusuz. Ancak bilgilerimiz-söylemlerimiz, eylemlerimizle örtüşmeli ve davranışlarımıza yansımalıdır.

 

Davranışa dönüşmeyen bilgi, bilgi değil “malumattır”. Malumatın bireye ve topluma bir faydası ya da katkısı yoktur.

 

Zamanın ruhuna uygun bir söylem, söylemi hayata yansıtan bir eylem ve bütün bir toplumun güvende olduğu bir davranış…İşte herkesin ve her kesimin özlemle ve hasretle beklediği erdemli kişilik.

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri