PROF.DR.ŞEMSETTİN DURSUN

ZAMAN İDRAKİ VE ÇABALARIMIZ

Şems-i Tebrizi der ki, “Mutlu olmayı yarına bırakmak, karşıya geçmek için nehrin durmasını beklemeye benzer. Nehir asla durmaz.” Zaman, nehir gibidir, akıp gider. Yapacaklarımızı, planlarımızı, projelerimizi, projeksiyonlarımızı yarınlara bırakmak, nehrin durmasını beklemek gibidir.

Aynı şekilde geçmişin kendi şartları içerisinde yaşanmış, olmuş-bitmiş olayları, olguları, meseleleri bir dedikodu çerçevesinde bugüne taşıyarak onlarla avunmak ve zaman geçirmek, bizleri hayattan koparır ve geçmişte yaşanan olayların nostaljisine götürür ancak. Bu rasyonel bir yaklaşım değildir. Dünün yaşanmış olaylarından dersler çıkararak geleceği inşa etmek ve içinde yaşadığımız çağı ürettiğimiz değerlerle donatarak değerlendirmek durumundayız.

 

Sürekli bir çaba ve gayret içerisinde aktif olmak, canlandırmayı sağlar. Durağanlık; yaratılışa, insanın doğasına aykırıdır. Durağan sular, kokar. Bu doğaldır. Zira, doğada durağan olan her şeyin bozulduğu ve çürüdüğü bir vakıadır. Durağan sular, kokar ve bünyesinde barındırdığı potansiyel enerji heba olur. Oysa aktif ve hareketli sular canlılık getirdiği gibi, değerlendirildiğinde bünyesindeki potansiyel enerji üretilerek kinetik enerjiye dönüştürülür. Böylece evlerimiz, işyerlerimiz ve okullarımız bu enerjiyle hayat bulur.

 

Bizler de her dem, geçmişin bilgi ve tecrübeleriyle yeni çabalar içinde bulunmamız, bilgi birikimimize katma değer katarak, aktif ve dinamik yapılar kurmamız gerekmektedir. Zira durağanlık, tembellik, pasiflik çözülmeyi ve çürümeyi beraberinde getirir. Sahip olduğumuz dinamikler, değerler, insanımıza umut olmalı. Geleceğimizin teminatı çocuklarımıza, gençlerimize bir ufuk ve umut kazandırmalıyız.

Aliya İzzetbegoviç, “Geçmişteki şaşaalı dönemlerden bahsetmek önemli değil. Önemli olan bugün yaşadığımız hayatın içinde yaptığımızdır” diyerek içinde yaşadığımız dönemde, yaptıklarımızın önemini vurgulamaktadır. Çünkü her insan, kendi çağının çocuğudur. İçinde yaşadığı çağa söyleyecek sözü ve sorumluluğu vardır. Bizler bu sorumluluk bilinciyle çağımızın sorunlarını göğüsleyerek, söylememiz gereken sözü ve takınmamız gereken tavrı göstermek durumundayız. Bu söz ve tavrımızla insanlığa rol model olma sorumluluğumuz var.

 

Peygamber efendimiz, özelde Müslümanlar, genelde bütün insanlık için Rol modeldir. Çünkü o yürüyen Kurandı. O, mazlumların ve yetimlerin sığınağı, Yoksulların ve ezilenlerin koruyucusu, herkes için adaletin güneşi ve “Bütün insanlığın kurtuluşu olmayan bir kurtuluş, benim de kurtuluşum olamaz” ilkesinin kurucusu idi. Bu evrensel ilke, bunalım içindeki insanlığın yegane reçetesidir. Ashab-ı Kiramdan Abdullah İbn-i Mesud der ki, “Biz, inen Kuran ayetlerini Peygamberden öğrenir, ezberler ve ayetleri hayatımıza taşırdık. Bizdeki değişimi gören Mekkeliler, Hz. Peygambere yeni ayetlerin nazil olduğunu (İndiğini) bizdeki değişimden anlarlardı.” Bu değişime ve aktiviteye, söz ve eylem birlikteliğine bütün bir insanlık su gibi, oksijen gibi muhtaçtır. Bu misyonu yüklenen bizler, bu ilkeler ve düzenlemeler çerçevesinde hayatımızı inşa edersek, biçarelere çare, umutsuzluk içinde olanlara umut olabiliriz. İnsanlığın yüz akı olacak nesilleri; geleceğe dair derdi, endişesi, kaygısı ve sözü olanlar ancak inşa edebilir. Gölge hayatlarla ve hayattan kopuk düşüncelerle mutlu bir gelecek inşa edilemez.  

 

“Dünün güneşi ile bugünümüzü ve yarınımızı aydınlatamayız ve ısıtamayız.” Ancak dünün güneşinden yararlanarak edindiğimiz tecrübeyle günümüzün güneşinden maksimum düzeyde istifade ederek, bugünümüzü ve geleceğimizi inşa ve ihya edebiliriz.

Mehmet Akif, “Allah’a dayan, Sa’ye sarıl, hikmete ram ol. Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol” diyerek Allah’a dayanmamız, çalışmamız-çabalamamız ve hikmetle meselelere yaklaşmamız gerektiğini çok veciz bir şekilde açıklamaktadır.

 

Mevlana der ki: “Sesini değil sözünü yükselt… Zambaklar, yağmurlarla büyür, gök gürültüleriyle değil.”

Şems-i Tebrizi, “Düşünmeden konuşmak, nişan almadan ateş etmektir. Gücünüzden şüphe ederseniz, şüphenize güç verirsiniz. Kendinizi geliştirmek için öyle çaba harcayın ki, başkalarını eleştirmeye vaktiniz olmasın…!” diyerek sözlerimizin, düşüncelerimizin, çabalarımızın çok narin olması gerektiğini çok açık bir şekilde ifade etmektedir.

 

Bu bilge kişilerin sözleri, geleceğimizin inşasında çok önemli kilometre taşlarıdır. Bu sözlerin her biri bir projektör hükmündedir.

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri