- 19 Kasim 2024 - İnsanın hayatı anlama çabası…
- 12 Kasim 2024 - İDEALİ OLMAYANLAR HİZMET EDEMEZLER
- 31 Ekim 2024 - Vicdanın sesi bir çağrıdır…
- 02 Ekim 2024 - Bazen bir kişi bin hükmündedir…
- 01 Ekim 2024 - KENDİNİ BİLEN RABBİNİ BİLİR...
- 20 Eylul 2024 - KÖPRÜLER YAPMALI
- 11 Mart 2024 - Ramazanla yepyeni bir dünya kurulur
- 06 Ekim 2023 - İLETİŞİMİN RUHU SAMİMİYET
- 27 Eylul 2023 - İnsan üslubuyla insandır…
- 14 Eylul 2023 - Beş maddede mutluluğun formülü…
- 30 Agustos 2023 - Bir ufku olmalı insanın…
- 26 Haziran 2023 - PEYGAMBERİMİZİN İLETİŞİM YÖNTEMLERİ
- 01 Haziran 2023 - İslam’ın şanlı öğretmeni Mus’ab Bin Umeyr
- 24 Mayis 2023 - Bilge kişilerin hayata bakışı…
- 24 Nisan 2023 - BİR SEÇİM TASSAVURUMUZ VAR MI?
- 13 Nisan 2023 - Bilgi nasıl bilince dönüşür?
- 03 Nisan 2023 - Düşüncelerimiz ne kadar gerçekçi?
- 29 Mart 2023 - İnsanın değeri gayretinde gizlidir
- 20 Mart 2023 - Eğitimde temel unsurlar nelerdir?
- 02 Mart 2023 - İNSANIN ÖZÜNDE İYİLİK VAR...
- 29 Ocak 2023 - KENDİNİZLE ARANIZ NASIL
- 23 Ocak 2023 - GÜLÜMSEME VE KELEBEK ETKİSİ
- 15 Ocak 2023 - DEĞER ODAKLI YAKLAŞIM
- 12 Ocak 2023 - Bir Bilge Anneden Hayat Dersleri
- 01 Ocak 2023 - ZAMAN İDRAKİ VE ÇABALARIMIZ
- 18 Aralik 2022 - “SÖYLEM” DEĞİL, "YAŞAM" İNSANI OLMAK
- 06 Aralik 2022 - ADALETİ KUŞANMAK
- 28 Kasim 2022 - GELECEĞİNİ BİLİYORDUM
- 16 Kasim 2022 - SAHİP OLDUĞUMUZ DEĞERLERİN FARKINDA OLMAK
- 25 Ekim 2022 - ZULMÜN KARANLIĞINA KARŞI MERHAMETİ KONUŞMAK
- 21 Ekim 2022 - MUTLU OLMANIN KRİTERLERİ
- 11 Ekim 2022 - SEVGİLİ BEN!
- 05 Ekim 2022 - UMUTSUZLUKTAN UMUDA KANATLANMAK
- 02 Ekim 2022 - İNSANLIK İÇİN ROL MODEL DOSTLUK (2)
- 26 Eylul 2022 - İNSANLIK İÇİN ROL MODEL DOSTLUK- 1
- 06 Nisan 2022 - Kesintisiz İletişim Dua
- 18 Mart 2022 - Kendimizle Aramız Nasıl?
- 02 Mart 2022 - İletişimin Zirvesi Sessiz İletişim
- 20 Subat 2022 - Ben idraki ve iç yönetim…
- 06 Subat 2022 - İLETİŞİMİN RUHU SAMİMİYET
- 23 Ocak 2022 - İLETİŞİMDE ON ALTIN KURAL (2)
- 14 Ocak 2022 - İletişimde On Altın Kural
- 05 Ocak 2022 - İletişimde Nebevi İncelikler
- 26 Aralik 2021 - İletişimde Hikmet ve İrfan Boyutu
- 18 Aralik 2021 - İletişimde Eleştri Nasıl Olmalı?
- 07 Aralik 2021 - Hayatın anlamı nedir?
- 02 Aralik 2021 - Ruhsuz eğitimle nereye kadar?
- 26 Kasim 2021 - Gözün, Aklın ve Kalbin İdraki (2)
- 07 Kasim 2021 - Gözün, Aklın ve Kalbin İdraki
- 20 Ekim 2021 - Evrenle İletişimde İyimserlik
- 10 Ekim 2021 - Erdem Merkezli İletişim
- 08 Ekim 2021 - Dostluk Gönülden İletişimdir
- 15 Eylul 2021 - Bir varlık tasavvurunuz var mı?
- 10 Eylul 2021 - “Ben Dili” Parçalar, “Biz Dili” Toparlar
- 02 Eylul 2021 - Kalbine iyi bak…
- 17 Agustos 2021 - Sözün dosdoğru olsun
- 11 Agustos 2021 - ZAMAN İDRAKİ VE ÇABALARIMIZ
- 06 Agustos 2021 - ADALETİ KUŞANMAK
- 10 Haziran 2021 - DEĞER ODAKLI YAKLAŞIM
- 08 Haziran 2021 - MUTLULUK
- 31 Mayis 2021 - HAMD VE ŞÜKRÜN GÖLGESİNDE HAYATI İNŞA ETMEK
- 17 Mayis 2021 - KİŞİLİĞİN İNŞASI
- 07 Mayis 2021 - TASAVVUR VE AKLIN İNŞASI
- 28 Nisan 2021 - ZAMAN TASAVVURUMUZ
- 17 Nisan 2021 - AİDİYET DUYGUSU
- 04 Nisan 2021 - DENGEMİZİ SAĞLAYAN UNSUR: UYUM
- 28 Mart 2021 - GELECEĞİN İNŞASINDA İLERİ PROJEKSİYON: UFUK
- 22 Mart 2021 - BASAMAK DEĞERİ VE BİLGELİK
- 16 Mart 2021 - BEN İDRAKİ VE AKIL
- 11 Mart 2021 - BİZ-MERKEZCİ BİR ANLAYIŞLA HAYATI İNŞA ETMEK
- 08 Mart 2021 - DEĞER ODAKLI YAKLAŞIM
- 01 Mart 2021 - “ÜÇ HİKAYE ÜÇ DERS”
- 14 Subat 2021 - BEYİN-KALP KOORDİNASYONU
- 01 Subat 2021 - İMAN VE SALİH AMEL BİRLİKTELİĞİ
- 27 Ocak 2021 - ZULMÜN KARANLIĞINA KARŞI MERHAMETİ KUŞANMAK
- 21 Ocak 2021 - ŞAHSİYETLER VE GÖLGELER
- 09 Ocak 2021 - HAYATI ANLAMLI KILMAK
- 01 Ocak 2021 - POTANSİYELLERİMİZ VE FONKSİYONELLİK
- 23 Aralik 2020 - AKIL TUTULMASI VE BASİRETİN BAĞLANMASI
- 17 Aralik 2020 - UYKU-BEYİN KOORDİNASYONU
- 06 Aralik 2020 - CÖMERTLİK VE CİMRİLİK İKİLEMİ
- 28 Kasim 2020 - İNSAN
- 25 Kasim 2020 - İYİMSERLİK VE KÖTÜMSERLİK
- 29 Ekim 2020 - KURŞUN KALEM
- 29 Ekim 2020 - GELECEĞİN İNŞASINDA TEMEL PARAMETRE: UMUT
- 29 Ekim 2020 - BİLGE KİŞİLERDEN HAYAT DERSLERİ (1)
PROF.DR.ŞEMSETTİN DURSUN
DİK DURAN VARLIK OLARAK İNSAN VE SAADET
Varlık dünyasında ayakları yere basan ve başı göğe yakın duran tek varlıktır, insan. Nasıl ki toprak, bedenin ve hayvani dürtülerin sembolü ise, gökler de mana, ruh ve aşkın olanın sembolüdür. İnsanoğlu, “topraktan gelir ve göğe yükselir.” Medeniyet tasavvurumuzda; ilahi, manevi ve aşkın olan her ne varsa hep göklerde dururken, dünya ayaklarımız altında uzanır gider.
İnsan yapısı gereği, dik duran bir varlıktır. Bu dik duruş, dünyaya ve dünyadaki işleyişe bir tutum ve tavır almaktır. İnsan doğarken, dik duramaz. Çünkü beyni daha olgunlaşmamıştır. Ayakta durabilmek için, zamana, çabaya ve beynin olgunlaşmasına ihtiyaç vardır. İnsanın elleri ve ayakları, serbesttir. Beyinle koordineli olarak, ellerimizle dünyayı değiştirmeye, ayaklarımızla istenen mesafeyi kat etmeye ve hareket edebilme yeteneğini kazanmaya çalışırız. Bütün tutum ve tavırlarda olduğu gibi, yeme ve içmede de hayvanlardan farklı bir tutum içinde oluruz. “Hayvanlar beslenir ama insanlar yemek yer.” Yemek yerken, sohbet ederiz, neşeleniriz ve gülümseriz. Bu insana has bir davranıştır. Bizler sadece beslenmek için yemek yemeyiz.
Aldığımız gıdalar, bizlere ahlaki, manevi ve aşkın bir anlam katar. Şükrederiz, hamd ve infak ederiz. Şükran hissi, bütün bir evreni kuşatan ihsan ve cömertliğe karşı mütevazi bir duruştur. Bu duruş; güzele, iyiye ve doğruya bir yöneliştir. Bu yöneliş, ruh dünyamızın gereksinim duyduğu besindir. Böylece hem bedenimizin ve hem de ruhumuzun ihtiyaç duyduğu besin, temin edilmiş olur.
Batı medeniyet tasavvurunda “Hız ve Haz” paradigması hâkimdir. Hızlı yeme kültürü, eksik-aksak bedenin ihtiyacını giderebilir, ancak ruhun ve mananın gereksinimini karşılayamaz. Haz kültürü, ruhun semtine bile uğramaz. Böyle bir kültürde, ruh acıkır ve mana çoraklaşır. Medeniyet tasavvurumuzda yemek soframızda; arkadaş, dost ve yaren eksik olmaz. Bunlar, sofraya bir anlam ve güzellik katar.
Sohbetlerimiz, sofraya katık olur. Tıpkı yemek gibi oruç da bizleri ayakta tutan ve hayata anlam katan bir eylem olarak yaratıcıya, bir düşünürün ifadesiyle, “Farkındayız. Bedenimizin ve ruhumuzun; açlık ve tokluk, yokluk ve varlık, ölüm ve dirim arasında yaptığımız yolculuğun farkındayız. Ve işte bu bilinçle sadece senin karşında eğiliyoruz” demektir.
Bedenimizin ve ruhumuzun ihtiyaç duyduğu besinler alındığında, “Hız ve Haz” çılgınlığından arınarak; sakin, rahat, tefekkür ve tezekküre dayalı bir hayatı inşa edersek, ayaklarımızın yere sağlam bastığını ve başımızın göğe doğru yükseldiğini görür ve hayatın anlam kazandığına şahit oluruz.
Bir Bilge kişi der ki: “Mutluluk için asgari ihtiyaç duyduğumuz bir şey var: Bütün kalbimizle “ şimdi ve burada” olmak ve arzunun, hırs ve tamahkârlığın dikkatimizi çelmesine izin vermemek. Kimileri buna akış diyor. O akış anlarında kişi, zamanın adeta donduğunu hisseder.
Hayata bütün kalbi ve ruhuyla katılan, yaptıklarını büyük bir şevkle yapan insanlar, akış hissini sık yaşar.”
Bir fare yarışında olmamalı insan. Bu insana yakışmaz. “Önemli olan; hayatta en çok şeye sahip olmak değil, en az şeye ihtiyaç duymaktır.” Az tüketmek, az istemek, küçük şeylerle yetinmek, iç dünyamızı zenginleştirmek, sokaktaki insanla hoşbeş etmek, selamlaşmak, insana değer vermek, insanı ve hayatı aziz bilmek, hemcinslerimizle hemhal olmak, hemdert olmak, mesudane bir hayatı yaşamamız için küçük ama temel adımlardır. O zaman “saadet kelebeğinin” omuzlarımıza konduğuna tanık olmamak için hiçbir sebep yoktur.
Henüz Yorum yok