DR.MEHMET NAİM BOZ

MAZİYE DALIP GİTMEK

 

Ecdadın söylediği sözler (atasözleri), anlamlı ve insanlığa yol göstericidir. Bu sözler mutlaka bir deneyim neticesinde söylenmiş, kayıtlara geçmiş nesilden nesillere aktarılmıştır. 

 

Bu sözlerden bir tanesi “Yarım hoca dinden, yarım doktor candan eder.” Bu sözü hepimiz bilir ve yeri geldiğinde tekrar ederiz. Bu sözlerin muhatabı siz olunca daha fazla önem veriyorsunuz. Sizlere afiyet ve sağlık, 10-15 gün diş problemiyle uğraştık. Özel diş kliniğine gittik. Gittik gitmesine Doktorun yanlış dişi çekmesi, yanlış çektiği dişin yanındakini de zedeleyince çok zorluk çektik canımız hiç uğruna acıdı. Yanlış diş çekimi; işte tamda “yarım doktor candan eder” sözü yerinde kullanılmış,  gerçi doktorumuz candan etmedi ama canımızı çok acıttı ve bizi sıkıntıya koydu. 

Bu özel klinikteki diş doktoru ile çözüm olmayacağına kanaat getirdik. Zorunlu olarak klinik değiştirip, başka bir diş doktoruna gittik. Sağ olsun birkaç randevuyla bizim sorunu çözmeye çalıştı.  Dişlerinizi tedavi ederken canınız acıyor, paranızı veriyorsunuz, üstelik doktora teşekkür ediyorsunuz. Allah tam 32 tane mükemmel dişi ahenk ve uyum içinde bedava vermiş hem de canın acımadan. Bunun ücreti ise sadece teşekkür etmek gerekir.  Allah’a teşekkür tabi ki; lisani hal ve kal ile olur. Yani namaz kılmak teşekkürün en üst merhalesidir.

Randevumuza gidip dişçide sıramızı beklerken maziye gitmek hem de çocukluk yıllarına,  yokluk yıllarına, yokluktan dizleri yamalı pantolon giydiğimiz günlere, sabahın erken saatinde şehre gelen kara tren sesine, kısa mesafelerin saatlerce sürdüğü tren yolculuğuna… Tren bazen çok yavaş giderdi çocukluk işte bizde iner trenle beraber yürürdük… Çocukluk mu o günkü şartlarda artistlik bilmem... 

Maziye dalıp gitmek… O dönem şehirde galiba elektriğin e’si bile yoktu veya elektrik vardı da bizim yaşadığımız semte uğramamıştı… Geceleri gaz lambasında ders çalışmak… Şehrin çamurlu yollarından okula gitmek… Sınıflara girmeden dakikalarca çamurlu lastik ayakkabıları silmek… Osmanlı usulü medresede eğitimimiz, medresede cuma geceleri talebelerin kendi aralarında şakaları,  İmam hatip ortaokul yıllarına… Her halde öğretmen yokluğundan olacak ki ilkokul öğretmenlerinden sabahçı ve öğlenci durumuna göre derslerimize girenlerde oluyordu. 

Maziye dalıp gitmek… O dönem yeni yapılan iki katlı okulumuzun inşaatında çalıştığımız günlerimiz… Çocukluk işte 7. sınıfta sosyal bilgiler dersinde bir kere kopya çekmeye çalışıp yakalanmamız.  Öğrencilik yılları okul müdürü rahmetli Salih Günaydın hocamızın motosiklet sesini duyunca başlayan korkumuz, sebepli veya sebepsiz hemen hemen Salih hocanın dayağını yemeyen öğrenci arkadaşımız yoktu. Allah rahmet eylesin öğrenciler sanki mübareğin stres topu gibiydiler… Bize göre sebepsiz kendisine göre bir sebebe binaen çok boş yere dayağını yemişiz...  Dayağını yerdik aileye de söylemeye korkardık… Çünkü ailede onun kaldığı yerden devam etmeye başlardı… O dönem öğleydi…Hatırladığım kadarıyla rahmetli Salih hocamız çok sert mizaçlı idi. Edebiyatında hiç nasihat etme gibi bir yöntemi yoktu... Tabi ki bize merhamet ve şefkatle yaklaşan nasihat eden hocalarımız da yok değildiler… Cenabı Allah kendilerinden razı olsun…

Rahmetli hocamız derken, sınıfımızdan ebediyete tebdili mekân eyleyen can dostlarımız sınıf arkadaşlarımız Hikmetullah Sevga, Mehmet Nesim Boz (ağabeyim), Abdullah ve Ercan Gün’e Yüce Allah’tan gani gani rahmet diliyoruz…

Çocukluk haliyle okulda nöbetçi oluşumuz ve nöbetteki ciddiyetimiz ve yaşadıklarımız… Geriye bakıp düşündüğümde bizde yaramaz arkadaşlar yok gibiydi... Hepsi bir birinden daha terbiyeli saygılı ve çalışkan arkadaşlardık… Dalıp giderken can ciğer arkadaşımız Cemal İpek’in yaşadığı tren kazasını hatırladım… Yıllarca o kazanın üzüntüsünün etkisinde kalmıştık… 

Elhasıl çocukluk yılları aileden aldığımız eğitim ve terbiye,  Babaannemin nasihatlarını hatırladım… Hey gidi çocukluk yılları derken, minarelerden göklere yükselen öğlen ezanının sesi bizi alıp rahmet iklimine götürdü. 

Derken yurt dışı seyahatlerimizde Müslüman olmayan veya Müslümanların azınlıkta olduğu ülkelerde ezan sesine hasret kalışımız… Ruhumuz daralıyordu, dalıp giderken rahmetli babaannem sözleri aklıma geliverdi… Oğlum bir zamanlar bu topraklarda ezanlar Türkçeye çevrilmiş ve ezan sesine hasret kalmıştık deyişi… 

Onun telaffuzuyla “teri eludur” (Tanrı Uludur)  yıllarca böyle devam etti. Evet, ülkenin kahraman yiğitleri düşmanla savaştılar, ülkeyi düşmanlardan kurtardılar… Ama ezanın orijinal Arapça okunması yasaklanmış deyişi aklıma geliverdi. Niçin öyle yapıldığını hala anlamış değilim… Maziye dalıp giderek insan okudukları ve duydukları aklına gelip duygulanması…

Ezan yasaklanmış camiler ya ahıra, ya birahaneye dönüştürüldüğünü duymuş ve okumuştuk. Osmanlı tarihi profesörü Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil hocamızın bir konuşmasında, o dönem bazı camilerin fuhuş yuvasına dönüştürüldüğünü ilk ondan dinlemiştim, hala şokunu yaşıyorum. İnanılmaz bir durum... İnsanın nutku ve aklı tutuluyor. 

Araştırmalarım neticesinde o dönem sadece camiler bu talihsiz uygulamaya uğramıştı. Hiçbir kilise sinagog veya havra ayinlerin dışında başka bir amaç için kullanılmamıştı.  Ahıra vb. gibi yerlere dönüştürülmemişti.  Dönüştürülmemesi elbette ki olması gereken bu,  keşke hiçbir camide dönüştürülmeseydi.

Maziye dalıp gitmek… Suudi Arabistan’ın Medine-i Münevvere şehrinde üniversite yıllarımız o dönem Suudi Arabistan’ın kalkınmışlığı baş döndürücüydü. Ülkemizde yokluk diz boyu, sanki her şey kıtlıktı. O yıllarda İstanbul’da çok kıymetli baba denilecek bir dostumuzun evinde misafir olmuştuk… Evdeki çeşmeler gündüz hiç akmaz, gece ise akmadan önce bir fıssss sesini duyarsınız… Fısss ama çamurlu su tıssss diye çok kısa bir süre akardı… 

Maziye dalıp gitmek… İstanbul’un Cadde ve sokakları çöp yığını, çöp kokusu her tarafı sarmıştı… İşte böyle bir atmosferden Suudi Arabistan’a ve Medine-i Münevvere’ ye varınca şehrin düzen ve güzelliği bizi büyülemişti adeta… 

Maziye dalıp gitmek… Fakülte ’de öğrenciliğimizin ilk yılında ehliyet için sürücü kursuna başvurduk, iyi bir eğitimden sonra ehliyet almayı ilk sınavda başardık… Oraya göre eski, o dönem ülkemizin içinde bulunduğu şartlara göre, bize göre lüks sayılacak 929 Mazda bir otomobil aldık. O dönem orada benzin sudan daha ucuz olunca acemi de olsak cesaret edip şehir şehir gezmeye başladık… Arapçamı da geliştirmek için Medine-i Münevvere’ ye ilk gittiğimde Fakülte yurdunda Arapçamı geliştirmek için bir Arap arkadaşla kalmayı tercih ettim. Hemen hemen tüm gezilerimde onu da yanıma alıp birlikte geziyorduk.

Maziye dalıp gitmek… Cidde şehrinde bir sefer trafik kuralını ihlal neticesinde trafik polisine tutulduk… Neredeyse bir aylık bursumuz kadar ceza yazılacaktı… O dönem ülkemizde olduğu gibi arkadaşımın ülkesi (Suriye’de) trafikteki bahşiş (rüşvet) kanaati yaygın olunca ( Tabi ki burada güzide Emniyet teşkilatımızın mensuplarına sevgi ve saygımız ölçülmez ancak o dönem yaşıtlarım bildiği gibi yaygın kanaat buydu) ceza yazmaması için polise biraz bahşiş ver dedi… Dedi demesine biraz ürkek biraz da cesaretle yaklaştım… Mümkünse bunu al öğrenciyiz ceza yazma dedim… Polis kızardı renkten renge girdi kızdı rüşvet ha… 

Arabamızı uygun bir yere çektirip, kendi resmi aracına alıp direkt karakol amirine götürdü, amirine bizim rüşvet teklifimizi anlatınca adamcağız gerçekten üzülüyor ve titriyordu… En başından karakola gidinceye kadar özür dilediysek te fayda etmedi… Arabistan’da bahşiş (rüşvet) büyük bir suçmuş biz yeni olduğumuz için bilmiyormuşuz…

Karakol amiri gerçekten bey efendi kibar nazik bir kişiliğe sahipti… Bizi oturttu durumu bizden dinledi bizde olanı anlattık… Bakın gençler ülkemizde bahşiş (rüşvet)  büyük suçtur… Normal şartlarda sizi ülkenize göndermem gerek, ancak bir daha böyle bir şeye yönelmeyeceğinize dair yemin ederseniz sizi şartlı af ederim… 

Maziye dalıp gitmek… Ta o zaman orada kimlik numarası vardı… Numaramızı aldı bilgisayara girdi bize ait bütün bilgilerimizi okuyunca tutuştuk… Biz Medine-i Münevver’de ikamet ediyorduk, bu beyefendi Cidde’de künyemizi okuyor… Buraya not alıyorum bir daha olursa yurt dışı çıkış verilecek size… İşte tam o zaman sarsıldık… Anlam veremedik biz 430 km ötede bu zat burada bilgisayara bakıp künyemizi okuyor, bir de not düşecek… 

Maziye dalıp gitmek… Hey dünya sonradan öğrendik ki bizde sular kesik, sokaklar çöp yığını iken adamlar internet kullanıyormuş… Şimdi ise her yurt dışı seyahatlerimizde gezdiğim yerler ülkemizin çok ama çok gerisinde kalmışlar… Nerden nereye… Neyse yalvar yakar notu sildirdik ve tövbeler olsun bir daha mı bahşiş (rüşvet)  teklif etmek… Derken sıramız gelmiş olacak ki bizi tedavi için dişçi koltuğuna oturttular… Selam ve dua ile…

 

 

1 Yorum

Adnan

Adnan

15 Haziran 2022
Maslh

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri