DR.MEHMET NAİM BOZ

BEDİRDEN ÇANAKKALEYE İMAN VE ZAFER YOLU

       Hırada oku! Emrinin vahyinden sonra başlar Tevhid ve şirk mücadelesi, Huzur ve zülüm mücadelesi, Aydınlık ve karanlık düzenlerin mücadelesi, Yaratıcısına kulluk edenle, tanrısını menfaat karşılığında satanların mücadelesi, İnsanlık onurunun yüceltilmesi ile kast sınıfının devam etmesini isteyenlerin mücadelesi başlamış ve devam etmektedir. 

 

Allah’ın izniyle insanlık onurunu kölelikten kurtarıp, erdemli ve imanlı bir hayat mücadelesini veren, Büyük önder Tek önder Hz. Peygamber’in Tevhid inancı meşalesi için Medine-i Münevver’de Ensar ve muhacirin arasında kurulan ittifakın karşısına çıkan, o dönemin süper güçleri kabul edilen müşrik kabilelerin itilaf cephesi…  

İslâm tarihinde ittifak güçleri ile şirkin itilaf cephesi çarpışacağı mekân; Medine’ye 160 km, Kızıldeniz sahiline 30 km uzaklığa düşen Bedir olacaktır. Ticaret kervanları yolunun kesiştiği küçük bir şehrin adıdır: Bedir. Hicretin 2. yılında (624)  ittifak ile itilaf güçlerinin karşılaşıp hak ve batıl mücadelesi için savaştığı ve İslâm tarihinde önemli bir yere sahip şanlı yerin adıdır;  Bedir… 

  Müslümanların bu savaşta meleklerin yardımıyla desteklendiği Kur’ân’da açıkça ifade edilmektedir: “Andolsun ki Allah size, zayıf ve çaresiz iken Bedir’de de yardım etmişti... ”  “…onlar şu anda süratle üzerinize gelseler bile rabbiniz size nişanlı beş bin melekle yardım edecektir” (Âl-i İmrân 3/123-125).   

 Hz. Peygamber’in askerî dehasını, strateji ve taktik kabiliyetini gösteren Bedir Gazvesi, Müslümanlar başta Medine olmak üzere bütün Arap yarımadasında büyük bir itibar kazanmasını sağlamış, böylece Hz. Peygamber İslâmiyet’i tebliğ için daha geniş imkânlara sahip olmuştur. 

Allah tarafından günahlarının bağışlandığı müjdesine bahtiyar olanlardır Bedrin Kahramanları… Buna mukabil İslâmiyet’e karşı ısrarlı bir direniş gösteren Kureyşliler’in de Allah tarafından cezalandırıldığı yerin adıdır; Bedir… 

Ensar ve Muhacir olan kahraman cesur annelerin evlatlarını, kocalarını tevhid inancı, iman özgürlüğü için gözünü kırpmadan tekbirlerle cepheye uğurladıkları ölüm ve kalım savaşının yapıldığı yerin adıdır; Bedir… 

Evet, Bedir bir ilktir, Ama son değildir; Tıpkı Uhud (625), Hendek Savaşı (627), Hudeybiye Antlaşması (628), Hayber'in Fethi (629), Mute Savaşı (629),Mekke'nin Fethi (630), daha sonraları Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin  Hittîn Savaşı (1187), İstanbul'un Fethi (1453), Çaldıran Muharebesi (1514), Osmanlı-Dürzü Savaşı(1585), Osmanlı-Avusturya Savaşı (1606), Kırım Savaşı(1856) … vb.

 

… ve Çanakkale Destanı (1915-1916)…

Evet, Hak ile batılın, iman ile küfrün, topraklarını kanla sulayacak cesareti gösterip hür yaşamanın veya topraklarında köle olmamanın adıdır; Çanakkale… 

Bağdatlı, Diyarbekirli, Şamlı, Kahireli, Bosnalı, Bursalı, Edirneli, Trabzonlu…, Kahraman cesur annelerin, kocalarını ve on dört yaşındaki evlatlarını tevhid inancı, iman özgürlüğü için gözünü kırpmadan tekbirlerle cepheye uğurladıkları, Hilafet elden gitmemesi için her şeyini feda eden bir ümmetin ölüm ve kalım savaşının yapıldığı yerin adıdır; Çanakkale… 

Irkçılığın değil, Türk, Kürt, Arap, Alevi, Sünni, Laz, Çerkez ve Boşnak demeden kucak kucağa yatan iman ve İslâm kardeşliğin adıdır; Çanakkale… 

Kim bilir belki de bu inanmış ruhların yardımına yerin ve göğün yaratıcısı Yüce Allah’ın melekleri saf tutmuş olacak ki Seyit Ali Onbaşı yedi düvel küffara bir hamlede 215 kg ağırlığındaki top mermilerini sırtlayarak top kundağına yerleştirir.

 

Hak ve batıl mücadelesinin, iman ve İslâm üzere beka hürriyeti savaşının son adı değildir: Çanakkale… 

18 Mart 2021. Çanakkale Zafer’i idrakinin 106. yıl dönümündeyiz. Çanakkale zaferinden alacağımız birçok  “insanlık ve ahlak” dersi vardır… 

Tıpkı Uhud savaşında kızgın güneşin altında yaralı olup susuzluktan dudakları kurumuş, ciğerleri bir bardak suya şiddetle ihtiyaç hissettiği halde yanındaki yaralı kardeşinin su yok mu? Sesini duyunca onu kendi nefsine tercih etmiş o şanlı ecdadın o erdemliliği ile ektiği iman tohumları meyvelerinin yansımasıdır; Çanakkale… 

Konuyu uzatmamak açısından Uhud’ta çarpışan şanlı ecdadın ektiği iman tohumları meyvelerinin bu yansımaya bir misal vermek yeterli olacağı Kanaat’ındayım. Şöyle ki:

    Çanakkale’de yaralı askerlerin en çok ihtiyaç duyduğu belki de, ağrı kesici idi. Doktorlar ağrı kesici bulmakta zorlanıyorlardı. Bu yüzden bir nöbet tutuluyordu.    Ameliyatı için çadırın önüne bir masa kurulmuştu. Sedye ile gelen her yaralılar, bu masaya koyuluyordu. Doktorun elinde enjektör, enjektörün içinde ağrı kesici.

   Gelen her yaralının ağrı kesiciye ihtiyacı olduğu halde, ağrı kesicilerin yetersizliğinden dolayı, doktor yaşama ihtimali olan, ameliyat edilmesi halinde yaşayacağına inandıkları askerlere ancak ağrı kesiciyi yapabiliyordu. 

 

Doktor getirilip masaya konulan yaralı askerleri kısa süre içerisinde muayene ediyor, muayenesi biten yaralı asker ağlaya, inleye götürülüyor, hemen sıradaki yaralı masaya yatırılıyordu. Doktor; Bunu kaldırın… Bunu kaldırın… Bu ameliyat edilirse kurtarılabilir diyordu.

    Sürekli olarak doktorun önüne yaralı askerler konup, kaldırılıyordu. Bu sırada doktorun önüne yaralı bir asker daha getirildi. Doktor; Bunu kaldırın dedi. 

Yaralı askerden ise bir ses, Baba! Doktor Şokta… Doktor, sedyede yatan yaralı askerin yüzüne baktı. Eliyle yüzünü sevdi, baktı ki, öz Oğlu! Öz evladı, önünde perişan bir durumda yatıyordu.

 Doktor ise çaresizdi. Herkesin gözü doktorun üzerindeydi.

 Doktor bir elinde ağrı kesici, diğer eliyle oğlunun yüzünü silerek sevdi ve sedyecilere şöyle seslendi; Bunu gölge bir yere kaldırın! 

Doktor nöbet bitiminde görevini bir başka arkadaşına devredip, ardından yaralı askerlerin arasına koşar, çoğu askerin çoktan ruhunu hakka teslim ettiğine şahit olur.  Onların arasında az önce, ağrı kesici yapmadığı oğlunu bulur,  sarılır, öper ve gözyaşları içinde oğlunu kucaklayarak;

Ne olur beni affet oğlum, babanı bağışla, onu sana yapamazdım. O senin hakkın değildi oğlum. O senin hakkın değildi…” diyerek ayrılıyordu şehit olan oğlunun yanından. 

 

Evet, bu Doktor tıpkı Seyit Ali Onbaşı gibi tarihe altın harflerle yazılmayı hak eden Tarık Nusret’tir… Bedrin kahramanlarından bu güne kadar kahraman ecdada binlerce kere selam olsun… Yüce Yaratıcının sonsuz rahmetinin gölgesinin serinliğinde olmanızı diliyorum. Selam ve dua ile…

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri