VEDAT DEMİR

Okullar Açılırken Eğitim, Bizzat Sorunun Kendisi Mi?

 

Ülkemizde hemen hemen yaşadığımız her türlü olumsuzlukların kaynağı olarak önce cehaleti sonra da eğitimsizliği dile getiriyoruz.

 

Ne var ki okulların açılmasına ramak kaldığı şu günlerde çizilen tablo ile sanki bütün sorunumuz eğitimmiş gibi gösteriliyor.

Gerçi bir iki yıldır pandemiyle birlikte eğitimin de başlı başına bir sorun olduğu da ayrı bir gerçek.

 

Ancak pandemiden önce de eğitim, daima ülkenin önemli bir sorunu oldu. Oysa her türlü sorunun çözümü olarak işaret edilirken zamanla bizzat eğitimin kendisi sorun oldu. Sanırım biz, eğitimin toplumsal kalkınma ve iyileşmedeki rolünü henüz tanımlayamadık. 

Demem o ki her eğitim öğretim yılı başında heyecanlı ve ümit dolu bir başlangıç ile tüm öğrenci ve öğretmenlerimize yüksek motivasyon vereceğimiz yerde okulun, servislerin, kırtasiye masraflarının ve kansorejen ürünlerin hele ki şu sıralar pandemi ile virüs tehlikesinin dile getirildiği bir ortamda eğitimi sorunun bizzat kendisi olarak göstermiş olmuyor muyuz?

Bir eğitimci olarak eylül ayını kalkınmaya, ilerlemeye, büyümeye doğru yapılan umut dolu bir süreç olarak görmeyi beklerken maalesef okulların açıldığı her yıl aynı tablo ile karşılaşıyoruz. 

Okulların açılmasına yakın şu günlerde öğrencilerimize -ki aralarında okula ilk kez başlayacak olanlar da var- sevinç, coşku, heyecan verecek bir gündem oluşturmak yerine servis ücretleri, trafik, kırtasiye, aidat, kantin, üniforma masrafları gibi sorunları ön plana alan yayınlar yapıyoruz. Okulların açılışı, öğrenci, öğretmen ve ebeveynlere adeta kâbus gibi çöküyor. Okulların başlaması bile sorun olarak algılanıyor. Bu motivasyonla okuldan, öğretmenden, öğrenciden ne bekleyebiliriz?

Bir milli maçta bile ulusça yüksek bir heyecan duyarken onun binde birini okulların açıldığı zaman hissedemiyorsak oturup düşünmek lazım. İki günlük hafta tatilinden sonra pazartesi sendromu ile işe başlayanların yaşadığı stres düşünülünce üç aylık aradan sonra bu olumsuz yayınlarla okula başlayacak olan öğrenci ve öğretmenin travma yaşaması bile olası…

Kurtuluş savaşı yıllarında Mustafa Kemal Atatürk'e ‘savaşın yoğunlaşacağı anlaşılan bir sırada böyle bir toplantı size ayak bağı olabilir, uygun görürseniz erteleyelim.’ diye bir teklifle gidilse de Mustafa Kemal ‘cahillikle, ilkellikle savaş düşmanla savaştan daha az önemli değildir. Toplantıya katılacağım ve konuşacağım.’ diye karşılık vermiştir.

 

Ülkenin en kötü günlerinde bile eğitime dair duyulan umut hiç eksilmemiş ve gereken adımlar atılmıştı. Bugün bir düşman saldırısı olsa bir elimiz orduda bir elimiz emniyette her türlü destekle yanlarında oluruz. Ancak cehalet ile savaşta bugün eğitimcilerin yanında kimse yok.

Toplumda okula, öğretmene ve öğrenciye karşı olumsuz bir algı gelişiyor. Öğrenci, okul eşittir; masraf, sınav, stres ve sorun…

Öğrenci ve öğretmen sayısının çokluğu kalkınma için büyük bir potansiyel iken eğitime, öğretmene ve öğrenciye verilmesi istenilen haklar, teşvik ve destekler düşünülünce eğitim, bir pranga ve ayak bağı gibi görülüyor.

 

Tüm bu olumsuzluklara rağmen zor şartlarda iyi yetişenler de fırsatını bulur bulmaz beyin göçü ile gidiyor. Sonuna eriştirdiklerimizi de değerlendiremeyince haliyle uçup gidiyorlar. Eğitimi sorun olarak gördükçe bu kısır döngü uzun yıllar daha devam edecek gibi…

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri