VEDAT DEMİR

Kul tebaadan Otonom Vatandaşlığa

Dünya çok uzunca bir süre monarşi yönetildi. Bu monark değişik coğrafyalarda kral, padişah, çar, sultan vs. olarak adlandırıldı.

Empatik bir zaman yolculuğuyla o dönemlerin vatandaşlık yapısına baktığımızda kul tebaa dediğimiz bir yapının olduğunu görüyoruz.  Tebaanın, haklarının neredeyse tamamı mutlak monarkın tasarrufunda olan bir otorite anlayışı hâkim. O dönem insanları bugünkü haklarının çoğundan mahrum olduğu kadar hayatlarını oldukça sert cezaların olduğu monarkın buyruklarına göre idame ettiriyordu.

Demokrasilerden çok önceki yönetim biçimlerinde insanın devlet karşısındaki yerini kısaca resmettikten sonra konuyu dağıtmadan günümüz demokrasilerindeki vatandaşın durumunu kul tebaa ile karşılaştırmalı izah edeceğim.

Mutlakiyetçi yönetim biçimlerinde vatandaşlık kul statüsünde idi. Ödül ve ceza temelinde yaşamına yön veriyordu. Hakları daha çok devleti İdare eden mutlakın tasarrufunda idi. Demokrasiye gelince tüm dünyada hala tam manasıyla uygulanıp işletilmesi noktasında tartışmaların yaşandığı en olgun yönetim biçimi diyebiliriz.

 Ülkelerin demokrasiyi uyguladığı yönetim biçimleri her ne kadar farklı da olsa demokrasi bugün için dünya da en yaygın olan yönetim biçimi…

Demokrasiyi, fikir ve vicdan özgürlüğünü, hukukun üstünlüğünü, yaşama, hak arama, sağlık, eğitim, seçme ve seçilme hakları gibi değerlerini en olgun sistem olarak tanımlamış ve içselleştirmişken idarecileri eleştirip kendimizi unutuyoruz.

Demokrasi, mutlakiyetten farklı olarak bizlere kendi hayatımız ile ilgili yasal sınırlar içinde kararlar alma ve yaşama hakkı tanımış, otonom (özerk) vatandaşlığa yükselmiştir. Ancak gelgelelim günümüz demokrasi kültüründe devletten yana demokrasiden şikâyet edip dem vuran vatandaşın davranışları adeta monarşi ile yönetilen kul tebaa davranışlarını andırıyor.

Büyük bir çelişki değil mi?

Şunu rahatlıkla diyebiliriz ki demokrasi kültürünü yaşama noktasında yönetim olarak demokrasiye tam manası ile erişmediğimiz gibi vatandaş olarak da erişmediğimiz ortada. Demokrasi her şeyden önce bireyin aklını ve iradesini özgürce kullanabilme hakkı ile ilgili bir yönetim biçimi değil mi?

O halde demokratik tutum neyi gerektirir? Elbette mevcut koşullarda akli ve vicdani hareketle doğru olanı monarşilerde olduğu gibi cebren ve ceza ile değil otonom davranış şekliyle yaşamayı ve yapmayı…

 Günümüz insanının davranışlarına mercek tuttuğumuzda ise aklını ve otonom haklarını bir yana bırakmış, kendi hayatını bile doğru düzgün idare ettirememiş iken kendini yönetecek kişileri seçme hakkını nasıl sağlıklı bir şekilde kullanacağını bekleyebiliriz.  

Aile içi şiddet, cinayet, hırsızlık, dolandırıcılık, yolsuzluk, trafik kuralları ihlali ve diğer birçok yaygın suçlar için vatandaşların sürekli yüksek ceza talebi ve mutlakiyetçi bir tavrı, yönetimden beklemesi de bir çelişki değil midir?

Yani özgür iradenin ve otonom hakların içinde toplumsal iyileşme ve adaleti güçlendirilmiş ve sert cezalar ile otoriteyi sağlamaya çalışan bir mutlakıyet talebi ile mi yapmaya çalışıyoruz?

Korona pandemisinin yaşandığı bu günlerde salgın için alınması gereken tedbirler ilgili uzmanlar ve yöneticiler tarafından açık bir şekilde izah edilmesine rağmen demokrasinin otonom ve özgür vatandaşları olarak akli ve vicdani yetilerimizi kullanıp tedbirlere sıkı sıkıya uymak varken sorumsuz davranışlarla sürece zarar vermek ne denli demokrasilerdeki vatandaş anlayışına uyuyor? İşin acı tarafı tedbirlere uymayıp yanlış davrananlar kadar tedbirlere uyup da yine kul tebaa anlayışı içinde olanlar da yok değil. Nasıl mı?

Kurallara uymayanlara ve suç işleyenlere sert ceza talepleri isteyerek onlar da aslında mutlakıyetçi, güçlendirilmiş otoriter devlet anlayışını bir nevi davet ediyor. Oysa demokraside her vatandaş toplumun düzenini ve dirliğini sağlamak noktasında sorumlu olmalı, bilgi birikimini, teknolojinin ve iletişim araçlarının da imkânlarını kullanarak insanları yaygın eğitim metodu ile aydınlatıp eğitmelidir. Her olumsuz durumu devlet idarecilerine havale edip çözümü oradan beklemek padişahlık, krallık yetkileri ile donanmış bir yönetim devşirmenin ötesine gitmez. Unutulmamalıdır ki yöneticiler de halkın içinden seçiliyor. Ne denli demokrasi kültürünü özümsemiş bir toplum olursak o denli demokrasi değerlerine sahip liderler ile yönetilebiliriz.

Sonuç olarak kul tebaa anlayışından otonom vatandaşlığa erişmenin yolu aklımızı ve vicdanımızı halk olarak kendimize rehber edinip dışarıdan ceza ile terbiye edilme alışkanlığımızdan vazgeçmeliyiz.  Şu an pandemi süreci, kesilen cezalarla yönetiliyor. Öte yandan bu hafta komşuma 6 trafik cezası geldi. Kuralların mantığını anlayıp uymak yerine sorumsuz davranmaya devam ediyoruz. Adeta deyim yerimde ise sopa ile terbiye ediliyoruz ve pek etkili olduğunu da sanmıyorum. İnat ve cehaleti bırakalım. Aklımızı ve vicdanımızı geliştirecek kitap ve hayat okumaları yapalım…

 

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri