VEDAT DEMİR

İlahi Aşı

İnsanın doğayla çevreyle ve diğer insanlarla olan ilişkisi ve mücadelesi dünyaya ilk ayak bastığı andan itibaren başlıyor.

 

Esasında tarih boyunca insanoğlu bu ilişki ve mücadeleyi doğru yönetmek, huzurlu, düzenli bir ilişki yaşamak adına tanrının buyruklarına, kendi oluşturduğu kanunlara, tabiat ve fizik yasalarına göre yaşamaya çalışıyor. İnsanlığın özünde her zaman iyiye ve doğruya meyletmek yoktur. Bencillik duygusu bazen biz duygusuna daha ağır basabiliyor. Nihayetinde oluşturulan düzene muhalif, aykırı davranışlar yaşanabiliyor. 

İlahi aşı ile anlatmak istediğim tarihin her devrinde ve mekânında çeşitli dinler ve inanışlar var olmuş. Tüm bu inanışlar ile ilahi bir düzen oluşturulmaya çalışılmış. Neredeyse dinlerin tamamında ortak olan ahlaki prensipler, müntesiplerini ortak bir paydada bir araya getirmeye çalışıyor ki huzurlu ve mutlu bir yaşam tesis edilsin. Zira insanın doğasında var olan iyiye ve kötüye dair eğilimler sürekli bir savaş halinde. Kötüye olan temayüllere karşı bu teolojik emir ve yasaklar bir nevi aşı vazifesi görüyor. İradeyi kötü fikirlere karşı bağışıklık kazanarak destekliyor.

Kurallara aykırı ve muhalif yaşam tarzı, sadece ilahi yasalara karşı olmamış. Toplumun, tabiatın hatta fiziğin yasalarına ve düzenini sağlayan tüm yasalara karşı da olmuş. Burada söz konusu bağışıklık sadece ilahi yasalar ile olacak diye bir kaide yok. Bu diğer yasalar içinde böyledir. Ancak ortak olan nokta ister doğanın ister devletlerin isterse de fiziğin yasaları olsun düzeni sağlamaktaki işlevini rasyonel bir şekilde anlasak da bu yasalara uyma davranışı inanç ile ilgilidir. Bu kurallara uymanın getireceği sonuca inanmak en önemli noktadır. Eğitim yolu ile bu yasalar insanın iradesine aşı gibi zerk ediliyor. Ta ki muhalif ve aykırı davranışlara yol açan fikirlere yenik düşmesin. Bu gibi ahengi bozan fikir ve davranışlara karşı bağışıklık kazansın. 

Meseleyi günümüz açısından ele alırsak maalesef bilim kurulu kararlarına da uymuyoruz. Tıpkı dinlerin, devletlerin tabiatın ve fiziğin kurallarına uymadığımız gibi...

 

Şimdi ütopik bir şekilde tez zamanda herkesin tedbirlere uymasını ve hayatın normale dönmesini bekliyoruz. Öyle olsaydı kazalar, suçlar, kötülükler, savaşlar da olmazdı. Yani demem o ki şuan ki çabalar dünyanın ilk var olduğu günden bu yana insanlığın verdiği mücadelenin bir numunesi olduğudur. Dinlerin öğretileri ile doğanın kanunları ve toplumun yazılı ve yazısız normları arasındaki ilişkiyi düşününce insanların tutumları açısından benzerlik hemen göze çarpıyor.

Bugün olduğu gibi sağlık alanında alınan tedbirlere zamanında istisnasız bir katılım ile uyulsaydı ne dünyanın öteki yerlerinde ne de ülkemizde salgın, bu denli yayılma fırsatı bulmayacaktı.  Aynı şekilde bu da gösteriyor ki insanlar ne teolojik yasalara ne devlet yasalarına ne de tabiat ve fizik yasalarına ilkel çağlardan bu yana uymuyor. Eğer bu yasalara doğru şekilde uyum gösterseydik işler bu noktaya kadar gelmeyecek felaketler ile sınanmayacaktık. Sonuç olarak teolojik açıdan kötülükler, yasalar açısından suç, çevre açısından kirlilik ve canlı türlerinin azalması gibi bir durum olmayacaktı. 

 

İsterseniz buna bir ilahi ceza deyin, isterseniz de doğanın intikamı… Asıl olan şu ki insanlık şuan Nuh Tufanı gibi global bir salgının pençesinden debelenerek kurtulmaya çalışıyor. İnsanoğlu bin yıllardır fütursuzca doğa üzerinde ki acımasız eylemlerinin bedelini ödüyor. Bu defa yenik düşen doğa değil insan. Şuan tabiat kendini onarıyor. Birçok yerde yeni yaşam alanları oluşmaya başladı bile. Yeni habitatlar ve ekosistemler gelişiyor. Hava, su ve toprak kirliliği büyük oranda azalmış durumda bu bir anlamda ilahi bir lütuf ya da doğanın gelecek nesillere kendini daha iyi sunmak adına geliştirdiği bir savunma mekanizması. Ancak ilginç olan bu sefer kabuğunu değiştirirken kendinden değil de sömürücü insandan bedel ödeterek yapıyor olmasıdır. 

 İlahi yasalara uymayan insanların felaketler ile tedip edildiği kutsal kitaplarda yazıyor. Yani her taşkınlığın sonu yeni bir düzen oluşumunu zorunlu kılıyor. Bu virüs ile doğa belki de kendi intikamını alıyor. Kendini yeni baştan değerlendirmiş oluyor. Bir anlamda kendini hatırlatıyor ve savunma sistemini geliştiriyor.

Yaşananlar bir nevi yaratıcının toplulukları felaketlerle hizaya getirdiği gibi bir etki oluşturmuş ve yasalara yeniden sıkı sıkıya uymaya benzer duyarlılığı geliştirmiş. O uymama davranışı ve sapma eylemleri keskin bir şekilde olmaya başladığı dönemlerde yaşanan bu gibi musibetler muhalif ve aykırı olanlara hatasını sezdirip hizaya getiriyor ve sapmayı minimum düzeye indiriyor. 

 

Sonuç olarak her koşulda ve durumda herkes için bağlayıcı ilahi emir ve yasaklara uymak ve bunlara inanmak doğanın, devletlerin ve fiziğin kurallarına uyma disiplininin temeli olacak ve bunlara aklen kani olduğumuz kadar kalben de inanmamızı sağlayacaktır.

 

Vücudumuzun sağlığını korumak, harici mikroplara karşı direncimizi ve bağışıklığımızı arttırmak için geliştirdiğimiz aşılar gibi aşkın bir varlığın inanç ve değerleri de yine bizim geliştirdiğimiz yasalara uyma ve itaat kültürünü güçlendirecektir. İnsanlığın üzerindeki aşkın ilahi yasalara bağlılık seküler yasalara ve düzene riayet etme disiplini geliştirecektir. Bu aynı zamanda doğaya ve topluma karşı yıkıcı etki gösteren her türlü eylem ve fikirlere karşı bahsi geçen yasaları destekleyen ve bağışıklık kazandıran önemli bir aşıdır. Bu bakımdan ilahi emir ve yasaklara sağlam bir inançla bağlanmak yapılacak en güzel aşıdır.

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri